Üç gün âdeta hızlı dalgaları andırırcasına çabucak geçerken Jaemin için durumlar pek de bu yönde değildi.
Kavgalarının ardından Jeno'nun odadan çıkmasıyla Jaemin yapayalnız kalmış, belki de güneş doğana kadar uyuyamamıştı. Bir ihtimal Jeno gelir diye bekleyip durmuştu fakat hayır, ne Jeno ne de Jeno'dan bir iz vardı artık. Zira üç gün boyunca sevgilisini hiç görememişti Jaemin. Sanki yer yarılmış da içine girmişti; kime sorsa görmediğini, bilmediğini söylüyordu. Lakin Jaemin kimseye inanmıyordu, muhtemelen Jeno hepsini de tembihlemişti yerini söylememesi için.
Bu üç gün Jaemin için nasıl geçti diye soracak olursanız iç açıcı bir şeyler beklemeseniz iyi edersiniz. Birinci gün her yerde onu aramıştı, her yerde. Sarayı arayıp duruyor, yine de sevgilisine ulaşamıyordu. Kendi sarayına bile gitmeyi düşünmüştü Jaemin. Belki de Jeno o burada olduğu için gelmiyordu. Fakat Jeno bu kadar da kızmış olamazdı değil mi? Sadece ikisi için de bir nebze olsun zaman vermeye çalışıyor olmalıydı.
Buna rağmen Jaemin kafasından atamıyordu Jae In'in dediklerini. Düşündükçe düşünüyordu. Gerçekten de haklı olabilir miydi söylediği şeyler hakkında? Jae In denen adam iç meselelerine kadar her şeyi bilirken nasıl olur da hepsini yalanlayıp kenara atabilirdi ki? Kraliyetlerin birleşmesini dahi biliyordu, Jeno ve Jaemin'in ilişkisi üzerinden faydalandıklarını da biliyordu; Kendi anne babası bir şeyler planlamıştı ama Jeno planlamış olamazdı. Zira biliyordu Jeno onu koşulsuz seviyordu, her şeyden itinayla sakınıp kol kanat geriyordu ona karşı. Aralarındaki aşk karşılıklıydı işte, karşılıksız olma ihtimali mi vardı sanki.
Beynindeki her bir hücreyi, kılcalı gerim gerim geren anlamsız düşüncelerdi bunlar. Bunları düşünmemesi gerektiğini bilmesine rağmen aklının ucundan geçtiği an bütünüyle yakalayıp inciğine cıncığına kadar soruştururken buluyordu kendisini.
Bir diğer karmakarışık fikir de kraliyetin soyuydu. Jae In bundan da bahsetmişti. O an ne yapacağını, ne cevap vereceğini şaşırmış olsa da sürekli bunun hakkında kendini yiyip bitiriyordu. Kaldı ki Jeno da yanında değildi ki böyle bir konuyu onunla konuşabilsin. Çıkmazlar arasından çıkmaz beğenmek yalnız biri için gerektiği kadar zordu.
Bir an önce Jeno'yu yanında istiyordu.
Çünkü basit değildi bu süreç. Mutluluktan havalara uçtuğu dönemin tam da merkezindeydi şu an. Neden böyle sorular üzerinde kafa patlatmaya ihtiyaç duysun ki zaten. Bu sebeple birden karşısındaki kötü niyetli adamdan böyle sözleri ve cümleleri işitmek ister istemez onu mahvediyordu.
Arkadaşlarına söylese ayrı bir darbe yiyecekti onlardan. Zaten yeterince kendilerini tutuyordu ona kızmamak için.
Yanına gelen arkadaşları bir müddet Jaemin'i teskin ettikten sonra bir bir saydırmaya başlıyor, gencin nefes almasına müsaade dahi etmiyordu. Onlara aynı Jeno'ya hak verdiği gibi hak verse de beş kişinin söylenmelerine öyle kolay kolay dayanılmıyordu. Kendisini uyardıklarını söylüyor, neyine onun yanında durduğunu anlam veremezcesine sorgulayıp duruyorlardı. Sonuçta doğru söylüyorlardı ancak Jaemin sıkılmıştı, zaten sevgilisini bulamıyordu ve bu konu üzerinde yeterince dert sahibiydi.
Arkadaşlarına onun nerede olduğunu sorduğunda aldığı tek cevap beklemesini söyleyen ıvır zıvır kelimelerin birleştirdiği mantıksızlıkla dolu cümlelerdi. Yalvar yakar yine öğrenememişti gencin nerede olduğunu.
İlk gün, ikinci gün böyle geçti derken dün de saçını tekrardan boyamaya karar vermişti Jaemin. Siyahın ona uğursuzluk getirdiğini düşündüğünden dolayı dibinden bir saniyeliğine olsun ayrılmadığı aynalara bile bakmaz olmuştu. Saçını yeniden canlı maviye boyarken Jeno'nun ne zaman geleceğini düşünmüştü hep. Konuşmaya başladıkları zamanda bir diğer diyalog konusu da bu renkli saçlardı ne de olsa. Jeno, ailesinin kızıp kızmayacağını sormuştu. Evet, kızmışlardı ancak o umursamamıştı. Şimdi yine umursamıyordu. Umursadığı tek şey sevgilisiydi en nihayetinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enemies to lovers | nomin
Fanfictionİki dost krallığın birbirinden nefret eden iki prensi vardı.