"Neden biraz daha sert oynamıyorsunuz Prens Na?"
"Beni kışkırtmayı kes, fevri davranıp bir yerini yaralayacağım en sonunda."
Jaemin karşısındaki yorulmuş gence baktı: Vücudunu ince bir ter tabakası çoktan kaplamış, kömür rengi saçları ıslaklık yüzünden birlik olmaya başlamıştı bile, buna tezat olarak ok gibi kirpikleri nişanını nasıl alacağını biliyor, hevesle titriyordu teker teker.
"Prens Jaemin haklı, prensim. Dikkatli olmaya özen gösterin lütfen."
Komutan Doyoung, sakin sesiyle iki genci uyarırken bir süreliğine durdu Jeno. Elindeki kılıcının sivri ucunu ayak bastığı çimenlere yaslarken sahte bir sinirle komutana çevirdi bakışlarını.
"Bu kadar resmi olmaman hakkında konuşmuştuk hyung, bize ismimizle seslenebilirsin. Bu sarayda varis olmamız dışında pek bir değerimiz olduğunu düşündüklerini sanmıyorum." diyerek düşüncelerini ifade etti Jeno omuzlarını umursamazca silkerken. "Ne yalan söyleyeyim, biz de öyle düşünüyoruz. Bu yüzden küçük kardeşinmişim gibi davranabilirsin, hayatımın belli kısmında sen varsın."
Komutanın kaşları havalanırken ona bire bir eşlik eden dudakları da yükselmişti yanlara doğru. Sarayın karmaşası malumdu, Jeno dediklerinde bir nebze haklıydı; gözlerini diğer prense çevirdi, pırıl pırıl parlayan güneş ışınları agaçların yapraklarını kendine engel olarak bile görmüyor, Jaemin ışıldayan gözleriyle bakıp gülümseyerek kafasını sallıyordu ona karşı.
Doyoung, dinginliği huzurla dolu bir soluğu verip dudaklarına sabitlenmiş gülücüğü soldurarak konuştu: "Kulağınızı çekeceğim sizi haylazlar!"
İki prens de daha ne olduğunu anlayamadan yanlarında hışımla biten komutanın kulaklarını çekmesiyle sızlanmışlar, bu sızlanmanın üstüne Doyoung yaptığı şeye devam ederken ikisinin de kafasını birbirine yapıştırmıştı.
"Hyung- Hyung dursana!"
Yardım çığlığı misali bağıran Jeno'ya karşılık Jaemin gülmek istese de Doyoung'un kulağına yaptığı baskı inlemesine sebep olmuştu.
"Sabahtan beri deli ettiniz beni, hiç söz dinlemez misiniz siz? Öğrettiklerimi yapamıyorsunuz bile!"
"Ah!.. Yapacağız hyung, söz veriyoruz. Değil mi Jeno? Bir şey söylesene!"
Jaemin bağırmaya başlayınca Jeno yerinde tepinmeye başlamış, birkaç küfrü ortama salmıştı bile.
"Kulağımın dibinde bağırma Jaemin! Zaten biri işlevsiz şu an, diğeri de senin yüzünden etkisiz hâle gelecek!"
"Bir de konuşuyor musunuz hâlâ? Prens öldürme sebebinden zindana tıkacaklar beni en sonunda!"
Doyoung, öfke barındıran cümlelerinden sonra ikisinin de kafasını birbirine tokuşturmuş, en sonunda salıvermişti zavallıları.
"Tanrım!.. Kulağımı hissetmiyorum bile." Jaemin sızım sızım sızlayan kulağını ovuştururken diğer prens ise Doyoung'a kızgın bakışlar atıyordu lakin komutan, bu bakışlardan pek etkilenmişe benzemiyordu.
"Son ders, sonra sizi bırakırım. Ama bir şartla!" bir süre durup ikilide göz gezdirdi Doyoung. "Hareketleriniz tamamen doğru olacak."
İki prens de oflayıp pozisyonlarını alırken Doyoung, köşeye oturup zevkle çayını yudumlamaya başladı.
Jaemin, olabildiğince kararlı bakan gözlerini sevgilisine dikerken meydan okumasını biliyor, bu da Jeno'nun hırs yapmasına sebep oluyordu. Bir başka deyişle, ikisi de kıyasıya rekabet yapmak nedir biliyordu. Özellikle de birbirlerine karşı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enemies to lovers | nomin
Fanficİki dost krallığın birbirinden nefret eden iki prensi vardı.