Son kısımları düzenleyemedim çünkü şu sıralar işlerim çoook yoğun başımı kaşıyacak vaktim yok. Kusurlar mutlaka olacaktır.
Kakırca:🐀 ve Dağdan İnme:🐻 sizlerle.
Hareket etmemden kaynaklı sapasağlam ayakta dikilen Sancak'ın dengesini bozmuş bununla yetinmeyip yere düşmesin diye ellerimi kollarına sarmıştım. Onun kolları ise tıpkı benim kollarım gibi etime sarıldı. Yakındık. Etim yanıyordu içine düşüp kaldığı hararetli halden sebep. Nefesi şah damarımın üzerine konan bir anka, ankanınsa her teli etimi okşayan birer eldi. Daha bu sabah, evet bu sabah Gülbeyaz ile olan münakaşanın üzerine dimağıma sızan anılar beni korkutuyordu. Onun bunları hatırlamamı istemesi sürüklenerek öldürülmüş aciz geçmişime tutulan birer fardı. Göğsü inip kalkıyor, her kalkışında bana temas ediyordu.
Savrulmuş ruhlardan geriye kalan beden tortuları dünyada mânâsızlığın içinde mânâ olmaya çalışıyordu belkide. Sancak'ın ruhu savrulmuş gibiydi. Gözleri eski canlılığını yitirmişti. Onun gözlerinin korkusuz olduğu zamanlarda zamanımızın en iyisiydik.
"Ses geliyor bir yerden Turgut," dedi Feride teyze. "Bahçeye biri mi girdi dersin?"
"Bu Asım gitmedi de bahçeye mi girdi acaba Feride? Ben bir kolaçan edeyim." Turgut amcanın sesiyle tırnaklarımı Sancak'ın etine saplıyordum.
"Sancak çok yanlış anlayacaklar." Sesim fısıltı halinde olduğundan Sancak'ın duyabilmesi için kulak hizasına konuşuyordum.
"Ben ağaçtan ineceğim," dedi elini kolumdan çekip yüzüme gelen saçları omzumun arkasına bırakırken. "Sen kalmaya devam edeceksin tamam mı Kakırca?"
Biz kendi aramızda konuşurken yeniden Feride teyze konuştu. "Asım niye kalsın Turgut! Gitmiştir çocuk."
"Anne," dedi Ayşe. Onu bulunduğum noktadan yarım yamalak görebiliyordum. Ağaca doğru yaklaşırken bakışlarını kaldırdı ve bizi gördü. Annesinin ve babasının karşısında olduğundan mıdır bilmem bir tepki vermedi. "Neyi bekliyorsunuz baba?"
"Bahçeden ses duyduk. Ortalığı bir kolaçan edeceğim kızım."
"Abimdir baba kim olacak? Siz gidin eve. Biz biraz oturacağız." Ayşe olağan bir şekilde salıncağa geçip oturdu. Bu kız ikidir bizi bokluğun içinden çekiyordu göreviymiş gibi ve bundan utanıyordum.
"Ben Sancak'ı arayacaktım. Dur neredeymiş bir arayım."
"Baba ben konuştum abimle. Beraber oturacağız."
Salıncakta oturan kardeşine bakarken suratına kocaman bir gülüş oturttu Sancak. Hatta Ayşe'yi gördüğümüzden beri biraz daha rahatlamış kendini bedenimden olabildiğince uzağa çekmişti ki bu ancak bir iki santimlik bir çekilişti.
"Eve geçince arayım o zaman," dedi Turgut amca. "Bekleyim mi Gülseli gelene kadar kızım?"
"Sağ ol babacığım, iyi geceler. Geliriz biz de abimle çok geç olmadan."
Turgut amca ve Feride teyze evlerinin köşeyi döner dönmez derin bir nefes verdim dudaklarımdan. Sırtımdan belime dek ter inmişti adeta.
"İnebilirsiniz Gülseli," dedi Ayşe kıkırdayarak. "Ama tabii oksijen seviyesini beğendinizse sizin bileceğiniz şey."
Ceviz ağacından bir ceviz kopardı Sancak ve salıncaktaki kız kardeşinin kafasına fırlattı. "Ah... Besle kargayı oysun gözünü!" Ayşe'ye cevizi fırlattıktan sonra eğildi dizlerimin önünde ve ayağımdan silkeleyip atmaya çalıştığım böceği nazikçe ağaç dalına bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül KOZASI
Non-Fiction"Demez mi anası, topallığına bakmadan benim kızıma göz koymuş diye? Der. Bu konuyu bir daha açma anne." ****** "Seni yaktım, kül ettim ruhumda; ama yine bana senin kokun geldi. Meğer ben seni küle çevirirken, ruhum iradesizce kokunu saklamış," dedi...