30. Bölüm

19.6K 1.3K 965
                                    

Hellöööö :)

Nasılsınız kızlar?

Bu bölümün burcu Koç oldu ;) bu arada.

750 ⛤ 700 yorum sınırımız olsun.

Hepinizi öpüyorum kocaman.

⛤⛤⛤⛤⛤⛤⛤⛤⛤⛤

Karanlık bir yokuşun başına çıplak ayak, tek kat elbise ile adım atmış bir evsiz gibi bocaladığım bir rüyadan nefes nefese kalkmıştım yine. Göğüs kafesimde bilindik acılardan biri yeşermişti rüyamda. Soluk soluğa üzerimdeki yorganı atarak kalktım yataktan. Kısırlaşmış kelimelerim son hecesindeyken kalemimin ucu tükenmişti bir anda Sancak'ın bir hafta önce mutfaklarındayken söylediği cümleyle. O günden beri elimi bir kez bile tutmadı. Bir kez sarılmadı. Ve fakat her gece sahur yapmam için pencereye gelip beni uyandırarak evlerine götürüyordu. Bakışlarında ya da hissettirdiklerinde eksilme yoktu ama temas etmekten kaçındığını görebiliyordum. Yıllarca elini tutmuşum gibi avuç içimdeki yokluğuyla mevsimlerden kışa dönmüştü baharım bir anda. Mesafeleri sevmiyordum. Sırf çok bağlanırım diye okuldayken bile evi uzak olan kişilerle arkadaş olmayı tercih etmiyordum. Tam da bu yüzden en yakın arkadaşım Hale ve Yüsra'ydılar. Şimdi ise garip bir şekilde kilometrelerce mesafeler girmiş gibiydi aramıza.

Çıplak ayaklarımla dolabın önüne geçip kırmızı elbiselerimden birini giydim. Kırmızıdan daha çok kopkoyu bordo renkli bir elbiseydi ve bu rengi çok seviyordum. Annem tansiyon ve şeker hastası olduğundan onun yükünü en aza indirmeye çalışıyordum her zaman. Babamdan sonra belirtilerinin artması, kendini yapayalnız hissetmesi, onca yıllık arkadaşını kaybetmesinin ardından geçen zamanda iyice çöktüğünü görebiliyordum. Belki bundan sebep olsa gerek ilk iş hep anneme seslenerek odadan çıkıyorumdum.

"Anne," dedim her sabah olduğu gibi. "Kahvaltı ettin mi?"

"Ettim. Şekerimi ölçemedim ama Gülseli," dedi sesinden seçebildiğim sıkıntılı tonlamayla. Elleri titremeye başlayınca şekerini ölçemeyecek hale gelmesi beni en çok korkutan şeylerden biriydi. Çalıştığım dönemde çok zamanlar anneme refakat eden isim Sema Teyze olmuştu. Okulu bırakmayıp okumam için dirensede çalışabilecek sağlıklı bir vücuda sahip değildi. Elimi yüzümü yıkayıp salonda ütü yapan annemin yanına gittim. Sehpanın üzerinde duran malzemeleri alıp koltuğa ütünün fişini çekerek oturdum.

"Ütüyü ben yaparım demiştim akşam annem," dedim koltuğa oturması için elimle vurarak.

"Zaten hiçbir şeyi yaptırmıyorsun bana Gülseli. Utanıyorum sana bu kadar yük olduğum için." Yorgun gözleri boşluğa bakıyordu. Aklından neler geçiyordu bilmiyorum ama annem böyle bakarken güçsüz, savunmasız, en çokta babasız hissediyordum. Koynuna başımı yasladığım, arkamda dağ gibi duran babamı her gün bir öncekinden daha fazla özlüyordum. Benim özlemim böylesi ağırken annemin özlemini hayal dahi edemiyordu zihnim.

"Ben çocukken yük müydüm? Liseye giderken hiçbir iş yapmazdım. Yük müydüm size? Hiç sevmiyorum sen şöyle şeyler söyleyince." Elimden gelse tüm acılarını almak isterken onun benim için üzülüyor olması beni daha güçlü olmaya iten şeylerin başında geliyordu.

"Evladı yük gibi gören ana baba olmasın zaten kuzum," dedi annem çenemden tutup başımı sağa sola çevirerek severken. "Senin bize gelmeni biz nasıl bekledik bir bilsen. İyi ki de gelmişsin." Kollarını boynuma sımsıkı sarıp boynuma yüzünü dayayıp kokladı. "Yemin ediyorum hâlâ ilk gün olduğu gibi kokuyorsun."

"Yirmi altı yaşındayım ya anne ben," dedim inat ediyormuş gibi neşelensin diye.

"Evladın yaşı büyümez derdi rahmetlik annem. Doğruymuş. Sen anne olmak istersen eğer anlarsın." Hiçbir zaman anne olunca anlarsın dememişti annem bana. Almanya'da kaldıkları dönemde çocuk eğitimi ile ilgili bilgiler verilen seminerde bu tür söylemlerin çocuğun omzuna bindirilen yükler olduğunu söylemişler. Mesleğin şu olmalı, şurada okumalısın, şunu giy, şuraya gitmek zorundasın demediklerinden hep kendimi kolay ifade eden biri olmuştum. Annemden ayrılıp titreyen eline iğneyle atış yapıp şekerini ölçerken aklımdaki soruları sormak istiyordum.

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin