7. Bölüm

28.2K 1.5K 290
                                    

      

     Gökyüzünün zehirli ağıdı geceyi lekelerken öfkeli şimşekleriyle, ben yatağıma kilit olup kurulmuştum. Bedenimin her zerresinde inleyen ağrılar gecenin bu vakti ötüp duruyor, lanet bir ağrı kasıklarıma sızıyordu. Ayak parmaklarıma dek inen sancılar gözlerimden akan uykuyu yalayacak ve yok edecek kadar çirkefçe saldırıyordu kemiklerime. Ense kökümden sırtımdaki kaburgalarıma kadar yol alan ter boğumları zaman zaman üşütüyor, zaman zaman bunaltarak bedenimi bilinmez bir ikilemin içine sürüklüyordu.

Soluğumu verdiğimde ciğerim yerinden sökülecek kadar dehşetle yandı. Her ay, ama her ay bitmek tükenmek bilmeyen bir sancı iliğimi kemiğimi kurutuyordu ve benim elimden gelen tek şey yatağa zor sığdırdığım bedenimi tortop edip sancının dinmesini diliyordum. Daha bir kaç saat önce Sancak'ı zehirlemeyeceğime onu ikna ederek yemiştik akşam yemeğini sessizlikle. O evine gittikten sonra ben de kalan işlerimi halledip gelecek olan sancı eşiğine bir adet hap içerek ayarlamıştım kendimi fakat her zaman olduğu gibi neticesi pek iyi olmamıştı.

Gözlerim kapalı dinledim gök ananın dünyaya olan şikayetlerini, öğütlerini. Dilimde yapışkan bir tat, dudaklarımda  yapışkan bir mühür gecenin sabaha dek peydahladıklarıydı. Sabah ezanı Ağlı halkını namaza davet ederken, altına girdiğim ince battaniyeyi üzerimden sıyırdım. Az evvel sıcak olan ter boğumları buzdan kütleler gibi hücrelerimi dondurdu ve onlara ölümün nefesini koklattı.

Kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve daha iki gün önce kuruttuğum papatya demetinden bir kaç dal kırıp sıcak suyun üzerine attım. Gece regl olacağımı bildiğimden salondaki sobayı yakıp üzerine bir güğüm su doldurup bırakmıştım. Papatya çayı benim için demlenirken, güğümle beraber banyoya girip iri, bakır kovaya suyu boşalttım. Aslında şofben vardı fakat tüpün bittiğine emindim. Bu sebeple eski usul hamam tarzı bir banyoyla bedenimdeki terin kötü kokusunu, kemiklerimdeki sancının çoğunu ve gözlerimdeki uykusuzluğu avutma niyetiyle yıkandım.

Bedenime sardığın kavun içi havlunun takımınıda uzun, gür saçlarıma doladıktan sonra salondaki sobanın üzerinde bekleyen papatya çayımın kokusu açtığım kapıyla burnuma ilişti. Sakinliği öğütleyen koku tenime iliştiğinde gözlerimin geçmişte gördüğü çiçek dolu anılar zihnime sirayet etti. Marangozhanede çalışan babamın elinden her iş gelir, her işi de bana öğretme gayretiyle anlatır, yaptırır ve inceliklerinden uzun uzun söz ederdi. Ne kadar annemden yemek öğrenmişsem babamdan da toprak işlerini, marangozluğu öğrenmiş, lakin babamın ölümüyle annemin üzerine çektikleri krediyi ödemek durumunda kalarak markette işe başlamıştım.

Emaye, turuncu kupanın içine doldurduğum papatya çayımı giyinmeden yudumlamaya başlayıp elimdeki kupayla odama gittim. Üzerime bir iki parça kıyafet geçirip nemli saçlarım ve elimdeki kupayla evimizin verandasına çıktım; Köyün çobanı önüne kattığı yeşil boyalı, kırmızı boyalı, mor boyalı koyunları dağ eteklerine doğru sürmeye başladığı için koyunların boynundaki çıngıraklar şangur şungur seslerin yankısını köye ikram ediyordu. En önde bir eşek, eşeğin heybesinde çobanın yiyecek ve suyu, sürünün etrafında dolaşan Sivas kangalları ve çobanın elinde uzunca bir bastonla sürüyü nizami olarak tutmaya çalışıyordu.

Ağaç diplerine inen kargalar ceviz ağaçlarımın diplerinde dolanıyor, fındık ağaçlarımızın taze fındıklarından faydalanmaya çalıyorlardı. Yirmi yaşımdan bu yana, yani beş yıldır ilk kez kendimi bunca dinç ve enerji dolu hissediyordum. Memleketimin havasını solumak bile o kadar rahatlatan, o kadar hafifleten bir etkendi ki, İstanbul'un nem kokan havasında dinlendiğimi hissedememiştim bu kadar zaman. Turuncu kupamdaki papatya çayından bir yudum daha yuvarladım boğazımdan verandanın merdivenlerini inerken. Gül ağacımın yapraklarını kontrol ettim büyük bir özen ve titizlikle. Yeşil, ince damarlı yaprakları bugün yeniden silip haşerelerin ürememesi için elimden geleni yapacaktım. Uzun saçlarım esintiye kapılarak gül ağacına doğru savruldular. Bir yudum papatya çayı, bir yudum gül çektim nefesimi reklendiren. Tepelerin yamaçlarına doğru yol alan koyun sürüsünün çıngırak sesleri azalmaya meylettiği vakit karga seslerinin belirginliği eklendi sessizliğe ve ben giderek buraya, memleketime kökleniyordum.

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin