3.Bölüm

30.5K 1.5K 259
                                    

Karanlık göğü yaran kızıl şafak acıyla gök ananın rahminden düşerken sessizliğin sesi inletiyordu kafamın içindekileri. Kafamın içindekileri susturmak üzere kirpiklerimi birbirinin üzerine kapadım. Uyumalıydım.

Aradan geçen bir kaç gün bu durumu kabullenmemde yeterli zamanı vermişti bana. Markette geçireceğim son iki günüm vardı ve ben bu iki günü de sıkı sıkıya çalışarak geçiyordum. Diğer marketlere oranlara daha az, ancak sosyetik müşteriler olurdu organik market olduğundan, bu da daha fazla özenli ve disiplili çalışma gerektiriyordu. Çalıştığım markette benim yaşlarımda iki kız, iki erkek bulunuyordu. Bu hafta depodaki tüm malların sayımı ve temizliği yapılacağı için markete de yeni düzenlemeler yapıyorduk. Son iki günüm vardı burada geçirebileceğim ve müdür bey benim yerime eleman aramaya başlamıştı bile. Marketin içinden Affan'ın bana seslenişini duyduğumda, elimde cam kavonozlarda taze yapılmış yoğurtları soğutucu reyona yerleştiriyordum:

"Gülseli," diyerek bana doğru adım atıyordu ve yüz ifadesinde bilinmez bir hal vardı. "Birisi kapıda seni soruyor. Sanırım Tufan'dı adı."

Elimdeki son kavanozuda cam reyona yerleştirip hızlı adımlarla serin mi serin marketten çıkıp, güneşin altında elleri cebinde bekleyen Tufan ağabeyi gördüm. Oldum olası hiç sevmezdim karakterini ve tarzını. Arizona kertenkelesi gibi dikilmiş saçlar, saçlardaki parlaklığını koruyan jöle, düşük bel pantolondan gözüken siyah baxerı, pantolunun iki cebine yerleştirdi elleri ve kambur duran sırtına eşlik eden beyaz dapdar yeni bir tişört. Bu görüntüsünü iyi bulan kızlardan sebep mi, yoksa yersiz bir özgüvenden mi bilemem, etrafına bakarken sanki herkes ona hayranmış gibi hissettiğine emindim. Beni görünce yana doğru biçimli bir şekilde yatırılmış kabarık saçlarına elini daldırıp sigara içmekten sararmış dişlerini sergiledi:

"Hayırdır Tufan ağabey beni çağırmışsın."

"Ne ağabeyi kızım, biz nişanlı sayılmaz mıyız?"

Riyakar inların, riyakar niyetlerindeki haset yüklü davranışlar. Ben halamın beni ne sebepten istediğini kavrayalı çok zaman olmuştu ve ben çoktan dönüş yoluna sapmıştım.

"Yo sayılmayız, niye sayılalım ağabey? Halam kendince bir şeyler kurgulamış ve bende istemediğimi söyledim. Ama görüyorum ki halam sana söylemeyi unutmuş."

Yüz ifadesindeki bocalamayı hırpalayarak atmak istediğini başını iki yana sertçe savurduğundan anlamamak imkansızdı. Güneşin sarı, soluk tenine çarpıyor oluşundan sebep olduğundan daha sarı gözüküyordu teni. Dudaklarındaki küstah yerleşkeyi gördüğümde biraz evvel onun yaşadığı bocalamayla bende güreşe duruyorum bir kaç saniye.

"Dayımın mallarını Kemal dalkavuğuna yedireceğimi mi sanıyorsun, Gülseli?"

"Dayın o malları kazanırken sen yardım ettin de benim mi haberim yok Tufan ağabey. Mal benim malım, tutupta elimdeki üç kuruşuda sana yamalayacak değilim." Kendisine doğru bir kaç adım atıp aramızdaki mesafeyi yok ettim. Tufan korkusuz gibi gözüküyor olsa da, karşısında sert konuşulduğu zaman yoğurdu bile üfleyerek yiyen bir kişiydi. Anne ve babasından hep azar işitir, işittiği azar yetmezmiş gibi hala aynı bozgunluğu yapmayı sürdürürdü. Halam kendince Tufan'ı düzelteceğimi, evlendikten sonra da çalışıp onun çalışmadığı ki; pek çok zamanlarda işsiz aylak herifin tekiydi ona bakabileceğimi, babamdan kalan iki evle beraber rahat bir hayat yaşayacağını zannediyordu:

"Bak Tufan ağabey, ağabey diyorum saygıdan" dedikten sonra işaret parmağımı iki göğsünün ortasına bir kaç sert darbe indirdim. "Bende sana verecek ne gönül, ne zaman, ne para var. Aklın varsa ayaklarını götüne vura vura kaçarsın. Yok kaçmam inat ederim dersen yeminim olsun o gırtlağına ben çökerim anandan evvel. Yapmam sanma, yaparım bilirsin. Ben hala eski Gülseli'yim. Babası yoktur diye etrafımda salyalarını akıtarak dolanma, ben gırtlağına çökmezsem annem çöker. Bilirsin seni de hiç sevmez."

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin