Merhaba
Nasılsınız kuzular???
Mental olarak hepimizin zor zamanlar geçirdiği bir dönemdeyiz. Bölüm yazabilecek güçte değildim fakat belki birilerine iyi gelir ümidiyle yazdım.
Sizleri çooook seviyorum.
Satır arasında buluşmak dileğiyle.
Tüm Kova ve Balık burçlarının doğum günlerini en içten dileklerimle kutlarım. İyi ki doğdunuz. İyi ki varsınız.
🕳️🕳️🕳️🕳️🕳️🕳️🕳️🕳️
Yük treninin vagonlarına yüklenmiş yükler kalbimin içinde yarattığım boşluğa dökülüyordu nefes aldığım her an. Ayak bileklerim zincirlenmişti. Adım attığım her saniye yere çivilenecek gibi oluyordum. Gözlerimden aynı anda birer damla yanaklarıma indi. Ağlamıyordum. Bu ağlamak falan değildi.
Bu acıyı kusmaktı.
Titreyen parmaklarımı avuç içimden çıkardım. Tırnaklarım keskin birer kılıç gibi etimde izler bırakmıştı tıpkı Sancak gibi, annem gibi ve maalesef hesap soramayacağım babam gibi. Yutkunmamı engelleyen şeyler vardı. Kalbimi doldurduğunu zannettiğim adam tüm varlığını bir çırpıda kelimeleriyle oradan sökmüştü.
'Sonrası yok...'
Sonrası vardı! Ben babamı kaybettiğimde annem kısmi olarak sağlığını kaybetmiş beni koskoca İstanbul'da yapayalnız bırakmıştı. Mesele babamın borçları, bankalar, bıraktığım okul falan değildi. O kadar yıl arkadaş olarak gördüğüm Kemal'e bile duyduğum ilginin çoğunluğu sırf birçok anda yanımda olduğu içindi. Çok bencilceydi biliyorum ama ufacık bir desteğe ihtiyaç duyduğum lanet olası zamanlardaydım.
'Sonrası yok.'
Bu kadar uzun süre bekleyen birinin sırf kendi egosuna ters düşüyor diye bırakmasını aklım almıyordu. Her kavgamızda ilk giden, her koşulda en çok çaba harcayan bendim. Eve girdiğimde kızlar hâlâ uyuyordu. Saat sabahın beşi olmuştu. Ortalık birazdan aydınlanacaktı benim kalbim karanlığa yeniden gömülürken. Odadan çıkarken açtığım pencereyi kapayıp kızların üzerinden sıyrılan örtüleri düzelttim. Bu kadar soğuk kanlı olmak ruhumda vardı galiba. İnsanların yaptıkları şeylere pek şaşırmamayı öğreneli uzun zaman olmuştu. Yatağın bozulmuş nevresiminin üzerine oturdum sağ elimin yüzük parmağında olan yüzüğü çıkardım. Parmaklarımın ucunda tuttuğum yüzüğü çok sevmiştim bu yüzden küçükken kolyemi verdiğim gibi vermeyecektim. Gözlerimden yeniden birer damla aktı. Bunun olmasından hoşlanmıyordum. Nefes almak için dudaklarımı aralayıp ağrıyan boğazıma acılı bir soluk çektim.
Yalan çukurunun derinliğine atılmış bir ömür vardı parmaklarımın ucundaki yüzükte. Burnuma hâlâ Sancak'ın o çok sevdiğim kokusu geliyordu. İki saat öncesine dek beni rahatlattığını düşündüğüm koku şimdi azaptan başka bir şey vermiyordu. Özlemekten nefret ediyordum. Belki aramızda kırk metre vardı bin kilometrelik bir alandan bile daha uzak sayılan. Çekmeceyi açtım içinde babamın yaptığı ahşaptan minik sandık duruyordu. Yüzüğü görmek evlilik teklif ettiği günü hatırlatıyordu. Burnuma dolan kokusundan da kurtulmam gerekiyordu. Yanaklarımdan damla damla akan acıyla bedenimi saran Sancak'ın kıyafetini çıkardım.
'Sonrası yok.'
Sonrası vardı!
Katlayıp dolaba kaldırdım. Bunu da vermeyecektim. Bu kadarına hakkım vardı.
Saat altıya gelinceye dek hareketsiz halde yatakta oturdum. Anneme, babama olan öfkem asla geçmiyordu. İlber abi, teyzem ve eniştem gelmişlerdi daha kimsecikler uyanmadan. Yol yorgunu olduklarından kimselere ses etmeden misafir odasına teyzemle eniştemi, salondaki kanepeye de İlber abi için yatak açıp hayatın yoğun hareketliliği içinde küçük devinimler yaptım. Gırtlağıma kadar lavlar dolmuş haldeyken ayakta oluşum acıya kendimi çoktan alıştırmamdandı. Yıkılmaya hiçbir zaman hakkım olmamıştı ama bu defa içten içe öyle yanıyordum ki etrafa küllerim savurulabilirdi bir iki güne. Ayşe'nin nişan meselesi bittikten sonra kafamı dinleyebileceğim bir yere ihtiyacım vardı. Sonrasına sonra bakacaktım. Önce düşünüp doğru düzgün plan yapmam lazımdı. Kulaklığı kulağıma geçirip yalnızca kulaklıktan dinlediğim parçalardan birine tıkladım. Herkes uyurken kahvaltıyı hazırladım. Oysa bu sabah için planım çok farklıydı ama kimselere fazladan bahşedecek gülüşlerim kalmamıştı. Mutfakta çay demlediğim sırada odanın kapısı açıldı üzerinde pijamalarıyla Ayşe yüzünü ovuşturarak banyoya girdi beş dakika sonra kendini biraz toparlayıp çıktı. Salondaki açık koltuğu fark etmemişti. Çay tepsisine bardakları dizerken omzunu kapı pervazına yasladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül KOZASI
Non-Fiction"Demez mi anası, topallığına bakmadan benim kızıma göz koymuş diye? Der. Bu konuyu bir daha açma anne." ****** "Seni yaktım, kül ettim ruhumda; ama yine bana senin kokun geldi. Meğer ben seni küle çevirirken, ruhum iradesizce kokunu saklamış," dedi...