5.Bölüm

29.1K 1.6K 274
                                    

    

     Cehennemin tüm uçurumlarındaki kayalıklar, can alan işkenceler ve daha niceleri...
     İnanoğlu, ah insanoğlu ah. Birbirimizi ötekileştirmekten delice keyif alan ahmakça pek çok ahvalin içerisinde yer edinmeyi hak biliyoruz aciz bedenlerimize. Cenneti aralayan tüm kapılar, cehenneme giden tüm çakıllı yollar gibi kolay veya endişesiz değildi. Cenneti kazanmak için o kadar tırmalamanız gerekir ki hayatın derisini, bazen etinizden ayrılan tırnağızı, bazen duygularınızı bu uğurda bir kutu kibritle yakıp küllerini Nil'e serpiştirmeniz gerekir. Ben, ben tırnaklarımın etimden kopmasına müsade edecek kadar ince ruhlu muydum bilemiyorum, ancak Nazlı'nın halinin benden daha beter olduğu bir gerçekti. Sema teyze sevdiklerine elinde avucunda ne varsa yağdırır, sevmediklerine geldiğinde tırnağını bile haram kılardı.

   Nazlı'nın benden, hayatımdan çaldığı hiçbir şey olmadığı gibi benden daha fazla dert denizinde boğulduğunu çatlamış ellerinden, bakımsız tırnaklarından, üzerine giydiği kotun eskimiş halinden anlamak elbette mümkündü. Nazlı'yı avutmak bana verilmiş bir görev gibi elimi omzuna attım dostane bir tavırla, içimde zerrece kin, hasetlik yok yemin ederim. Ancak halini çok perişan gördüğüm bir gerçekti. Sema teyzeyle asla geçinemeyecekleri şimdiden belli bir durumdu ve bu Kemal'le beraber Nazlı'yı da çok fazla etkileyecekti. Tazecik tohumların üzerine dökülen kaynar sular gibi körelecekti duyguları, hisleri.

Tarık beyin odasından çıktıktan sonra marketi kısaca tanıtıp, ürünleri ve nasıl yerleştirimesi gerektiğini anlattım kısaca. Her şeyden, herkesten çok çekinik tavırları ve zor kavrayan bir yapısı olduğu ilk izlenimlerimdi. Sanırım içe dönük bir yapıya sahipti. Yemeğe oturduğumuzda her birimiz gayet keyifle yiyip içerken o yalnızca bir kaç lokma gönderebilmişti midesine. Akşam oluncaya dek isteyerek veya istemeyerek gözlerim Nazlı'nın üzerindeydi. Temizlikten iyi anladığı su götürmez bir gerçekti. Geriye kalan işleride zamanla kavrayacağına emindim.

Akşam vakti olduğunda hepimiz çok yorulmuştuk, fakat Nazlı'nın durumu hepimizden beter bir halde, narin bedeni oldukça sarsılmış gözüküyordu. Servis arabasına biner binmez başını cama koyduğu gibi yeşil gözleri aynı hızla kandı yorgunlukla. İçimde bir yerlerde onun için üzüldüğümü hissetsemde elimde ona verecek başka hiçbir şeyim kalmamıştı. Servis arabası bizim sokakta durduğunda elimi omzuna atıp bir miktar sarstım:

"Nazlı geldik."

Gözlerini açıp bir kez ovuşturduktan sonra hemen ardımdan o da indi servis aracından. Annem yine pencere pervajında, hemen karşı komşumuz Sema teyze ve Nazlı'nın anneside pencereden bizim gelişimizi bekleyenlerden. Annem yirmi üç nisan müsameresinde çocuğunu gören bir kişi gibi kendini belli edercesine el sallıyor:

"Gülseli."

"Buyur Sema teyze."

"Kurban olsun Sema teyzen sana. Gel yavrum bu akşam biz de yiyelim yemek. Hamdi amcan da kaç gündür seni soruyor, Gülseli epeydir bize gelip gitmiyor deyip duruyor."

Hamdi amca da Sema teyzenin hemen peşinden pencereden başını uzatıp bir baba edasıyla gülümsedi. Babamla eski dost olduklarından beni çok sevdiklerini her şekilde hissettiriyorlardı, bu durumu ilk yaşayışımız değildi. Ayda bir kaç kez onlarda yemek yemişliğim mutlaka olur, işten gelişimi gözlelerdi o akşamlar, fakat bu durumdan ilk kez rahatsız hissediyorum kendimi. Kara bir kedi gibi Nazlı ve Kemal'in arasına giriyormuşum gibi hissetmenin ötesine geçemiyorum. Nazlı'ya baktığımda gözlerinin buğusu uykudan değil kırılmışlıktandı, tıpkı pencere pervazından başını uzatmış annesi gibi. Köklenmiş kuytu sessizliğin aciliyetle aralanması ve bu curcunalı bozgun havanın acilen dağılması gerekiyordu:

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin