Merhaba canlarım...
Nasılsınız?
Umarım hepiniz çok iyisinizdir. Beni merak edenler oluyor çok iyiyim :) hayatımda her şey çok tatlı gidiyor tabii arada muhalefet olanlar oluyor ama olsun :)
Satır aralarında buluşalım :)
Şu sıralar canım yeniden Harry Potter serisine başlamak istiyor. Okumayı en sevdiğim serilerden. Bir yanım yeniden Sefiller'in iki cildini oku derken, Sapiens okuma aşkım depreşiyor. Tabii sırada bekleyen Canım arkadaşım 'A'nın hediyelerine başlamak istediğim karmaşık ama çok tatlı seçimler yapmak zorunda olduğum bir dönemdeyim.
Bu arada Luna karakterini filmde daha çok görmek isterdim ara ara buna üzülüyorum :(
Sevgili İkizler ve Yengeçler doğum gününüz kutlu olsun. İyi ki varsınız ... Siz olmasanız eksik olurduk ❤️
(İkizlerle çok iyi anlaşan biri :) )
Sancak emniyet kemerini emin oluncaya dek birkaç sefer kontrolden geçirip kapıyı yüzüme örttü. Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı kilitleyip yeniden demir kapıdan içeri girdi. Bir dakika bile olmadan demir kapıdan elinde ayakkabılarımla çıktı. O arabanın etrafından dolanırken çıksam nereye kadar kaçabilirdim diye test etmek isteyerek elimi emniyet kemerinin emziğinin üzerine attım ancak kaputa sertçe vuran eliyle başımı kaldırdım. Adımlarını hızlandırıp yan koltuğa geçip oturdu. Ona bakmamak için başımı dimdirekt okula doğru çevirdim. Çocukluğumuz tozlu bir raftan, yine tozlarla kaplanmış olan sayfalarını bir bir önüme açıyor beni daima büyük bir dehlizin içine çekiyor gibiydi. Bu bir sanrı değildi. Bu gerçekti. Sancak gerçekti. Ben gerçektim ve neyin gerçek olmadığını ayırt etmenin korkunçluğu kalbimi yaralıyordu. Onun kör olası gururu ve benim kör olası gururum birbirine dolanan birer sarmaşık gibi en sert darbeyi yapmak için her saniye büyüyordu ya da büyümüştü şimdiye dek. Elinde tuttuğu ayakkabıları ayaklarımın dibine bıraktı. Arabadan güçlü motor sesi geldiğinde kafamın içindeki kargaşaya bir de annemi gördüğümde ne yapacağım geldi. Araba hareket ettiğinde okul yönüne değil camii tarafına döndü. Biraz evvel aklımdan annem mi geçiyor demiştim? Şimdi çok daha korkunç bir sorunum vardı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum.
"Senin bu yaptığına adam kaçırma deniyor biliyor musun?"
"Kız kaçırma," dedi gayet olağan tuttuğu sesiyle.
Başımı bir hışımla Sancak'a dönüp sağ elimin işaret parmağını yüzüne doğru sallamaya başladım. "Bana bak beni kendine bulaştırma! Bırak beni!"
Toprak yolda tam camiinin önünden geçerken yüzünü benden tarafa bir iki saniye kadar döndü. "Sana ta Kastamonu'da dedim ki son noktadayım," dedi gözlerinden aleni şekilde öfke geçerken ve yüzünü yeniden yola döndü. "Sen beni dinlemedin. Keşke biraz beni dinleseydin."
"Ne olacak şimdi?" dedim ucunu bucağını kaçırdığım, tamamlayamadığım düşüncelerin arasından bulduğum iki üç kelimeyi birleştirerek.
Sancak'a duydukları çok komik gelmiş olacak ki ortamla tamamen alakasız bir kahkaha attı. Başımı, yola çıktığımızdan beri ilk kez yüzüne doğru çevirip kahkaha atarken başını geriye yatırışını o sırada beliren adem elmasını, kestiğim günden bu güne biraz uzamış olan kirli sakallarını görüyordum. Kahkahası dindiğinde başımı yeniden gittiğimiz yöne çevirdim. "Aklımdan geçenlerin acımasızlığını yansıtamayacağım kadar hassas bir yerdesin Kakırca," dedi ve bir anda susup derin bir soluk aldı göğsünü epeyce şişiren. Yeniden Kakırca olmuştum ama şimdilik bu önemli değildi çünkü geldiğimiz yer mezarlıktı. Üç gündür eve birileri gelip gitmesin kimseyi görmeyim diye buraya geliyordum. Ve babamın mezarının başında uzun uzun oturuyordum. Araba tamamen durduğunda Sancak kapısını açarak indi. Ön kaputun olduğu taraftan dolaşıp biraz önce kendisinin örttüğü kapıyı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül KOZASI
Non-Fiction"Demez mi anası, topallığına bakmadan benim kızıma göz koymuş diye? Der. Bu konuyu bir daha açma anne." ****** "Seni yaktım, kül ettim ruhumda; ama yine bana senin kokun geldi. Meğer ben seni küle çevirirken, ruhum iradesizce kokunu saklamış," dedi...