İyi okumalar :)
Bölüm şarkısı - Beyonce / Crazy In Love (remix)
---
-EFFY-
Uzun, siyah cüppesinin şapkası burnuna kadar uzanan, böylelikle yüzünü rahatlıkla gizleyebilen gizemli adam kenara çekilip eliyle taş merdivenleri işaret etti. Tepki vermeden durunca sertçe kolumu tutup yürümemi sağladı. Geniş, taş basamaklardan inip karanlığa doğru alçalırken eski bir binada olduğumu toz ve küf kokusundan anlayabiliyordum.
Adam, sanki bana göstermesi gereken bir şey varmış gibi aceleyle basamaklardan üçer beşer inerken ben de ona yetişmek için koşuyordum. Merdivenin sonuna geldiğimizde dar bir koridorda yürümeye devam ettik. Köşeyi döndüğümüzde karşımıza çıkan dar kapının önünde duraksadı. Merakla onu izlemeye devam ederken şapkasının altından bana baktığını hissedebiliyordum. Omzuma -az önceki hareketine oranla daha yumuşakça- dokunup odaya girmem için itekledi. Alçak kapıdan eğilerek geçtim ve odaya girdiğimde cidden şaşırmıştım. Oda kocamandı ve yere geniş aralıklarla konulmuş mumlarla aydınlatılmaya çalışılmıştı. Yine de içerisi oldukça karanlıktı. Mumlardan bir yol oluşturulmuştu ve bu yolun sonunda başka bir ufak kapı vardı. Duvarların mumların aydınlattığı kısımlarında garip figürler vardı. Orta çağdan kalma şeylere benziyorlardı. Ve koridordaki garip küf kokusu burada da vardı.
İncelememi bırakıp arkamı döndüğümde, uzun cüppeli adamın orada olmadığını fark ettim. Çıkıp nerede olduğuna bakacakken kapının da cüppeli adam gibi yerinde olmadığını görünce afalladım. Az önce içinden geçtiğim kapı yok olmuş, yerini anlayamadığım figürlerle dolu duvar kaplamıştı.
Şaşkınlığımı atlatıp odadan tek çıkış yolunun mumların sonundaki diğer küçük kapı olduğunu fark ettiğim anda elime yerden bir mum aldım ve kapıya doğru endişeyle ilerledim. Ama bir ses durmama neden olmuştu. Korkunç ve acıyla dolu bir çığlık...
Bir kadına ait, daha önce duymadığım bir sesti. Sanki canı yanıyormuş gibi dehşet dolu sesi yankılanıyor ve kulaklarımı dolduruyordu. Ardından aynı ses acıyla bağırdı;
''Yardım edin!''
Kalbim son sürat atarken, yüzüm ter içinde uyandım. Zar zor nefes alarak etrafa bakındığımda çadırın içinde olduğumu gördüm ve bunun sadece bir kabus olduğunu anladım.
Çok canlıydı. Fazla gerçekçiydi. Bunun gibi bir kabus daha önce hiç görmemiştim. Sanki bir mesaj gibiydi.
Ayağa fırladım ve fermuarı açarak çadırdan çıktım. Leon uyanmış olmalıydı, yanımda görememiştim. Derin bir nefes alıp terden sırılsıklam vaziyette olan yüzümü sildim. Güne keyifsiz başlamıştım. Gördüğüm kabus kara, kasvetli bulutlar gibi içimi kaplamış, tüm neşemi götürmüştü. Birinin başı dertteydi ve yardıma ihtiyacı vardı. Belki de kuruntu yapıyordum. Bu kadar gerçekçi olmasa da çoğu zaman garip, anlam veremediğim rüyalar görürdüm. Kabus demek daha mantıklı olurdu sanırım.
"Hadi ama sadece bir kabustu." deyip kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Gözüme karşımdaki ağacın altında oturmuş etrafı seyreden Leon ilişti. Yüzümdeki saçları çektim ve tekrar derin bir nefes alıp ona doğru ilerlemeye başladım. Aklımı toplamaya çalıştım ama rüya aklımdan çıkmıyordu ve gitmeyeceğini hissettim. Anlaşılan aklımı sürekli meşgul edecekti.
Leon'un yanına vardığımda önüne düşen saçlarını hafif bir hareketle arkaya atarak yemyeşil gözlerini üzerime dikti ve belli belirsiz tebessüm etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ
FantasyBir yanda güçlerini yeni fark eden iki gencin birbirlerine kısa sürede geri dönülemez bir biçimde aşık olmaları ve bunun getirdiği sonuçların hayatlarını alt üst etmesi... Diğer yanda ise nefes aldığı her saniye boyunca intikam duygusuyla beslenen...