29. BÖLÜM: "DÜELLO"

268 9 3
                                    

İyi okumalar :)

Bölüm şarkısı - Eminem ft. Gwen Stefani / Kings Never Die

---

-ALEX-

"Büyü düellosu, iki büyücü arasında, elementsel ve fiziksel güçlerinizin farkına varılması esas alınarak, her an düşmanla karşı karşıya kalabileceğimiz durumlara karşı bir ön hazırlık olarak düşünülmüş, belirli kurallara göre düzenlenen bir çeşit rekabettir.

Her ay, bir önceki ayın galibiyle, onun seçtiği rakip kıyasıya bir dövüşe hazırlanırlar. Rakip seçilmediyse çaylaklardan bir tanesi aday gösterilir ve öne çıkarılır. Karşılaşma bu ikili içinde yapılır.

Mason olarak doğadan aldığımız güçlerin yanı sıra vampirliğin bize getirdiği fiziksel gücü de kullanmamızın düelloyu kazanmak için oldukça büyük bir yardımı olacaktır. Ama unutmayın, karşınızdaki rakibiniz hiç ummadığınız bir anda sizi alt edebilir. Boş bulunduğunuz anları kollayıp zayıf noktalarınıza hücum edeceklerdir, buna izin vermeyin. Kendinize güvenin, ama temkinli olmaktan da asla vazgeçmeyiniz. Son olarak; iyi şansı mutlaka yanınızda getirin."

Tüm bölümlerde güç kontrolünü öğreten yaşlı bunak Profesör Stoker'ın yarın gece yapılacak olan düellodan önce bana ve rakibim Kato'ya eski bir parşömen parçasında yazılı olarak verdiği talimatları, her ne kadar sıkıcı olsalar da oyunu kurallarına göre oynamayı sevdiğim için elimden bırakmıyor ve içimden sürekli tekrar ediyordum. Kelimesi kelimesine ezberlemiştim hatta. Bu rekabet için her şeyimi ortaya koyabilirdim. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.

Zaferime ulaştığımda herkes bir kere daha anlayacaktı Alex Wentworth'ün rakipsiz olduğunu.

"İyi şansı mutlaka yanınızda getiriniz." cümlesi beynimde yankılanıyordu boş bir koridorda yankılanan tiz bir ses gibi. Ah, iyi şansı yanımda getireceğimden emin olabilirlerdi. Çünkü dünyanın en şanslı insanıydım belki de. Bunu ölümden dönerek kanıtlamıştım sonsuza kadar.

İsterse canımı almayı bile deneyebilirdi o Kato denen budala. İstediğini ona vermeyecektim.

Ona yapacağım işkenceleri düşünürken buldum kendimi. Bu çok zevkli olacaktı. Daha da zevkli olan ise insanların -ya da vampirlerin- yapacaklarımı izleyince kapılacakları dehşeti izleyip, atacakları çığlıkları kulaklarımda işitmeyi hayal etmekti. Hayallerimin gerçek olmasına sadece yirmi dört saatim kalmıştı.

Eve hiç uğramıyordum. Çünkü artık o eve girmemin hiçbir anlamı kalmamıştı. Zaten buna ihtiyacım yoktu. Bana göre eskiden yaşadığım bir tuğla yığınından ibaretti sadece. Kötü anılarımla beraber iyi anılarımı da silip süpürmüştüm bu eve dair. Ama elbette kötüler iyilerden daha baskın taraftaydı.

Babamın bizi yalnızlığa terk etmesine, annemin gençliğimi yok etmeye çalışmasına, benimle girdiği bitmek bilmeyen tartışmalara sahne olmaktan başka bir şey yapmamıştı bu dört duvar.

Golden Hills'le olan tüm bağlarımı kesmek istiyordum. Burada gereğinden fazla kalmıştım. Artık dünyaya açılmam gerekiyordu. Bu küçük kasaba bana göre değildi. Ben çok daha yükseklere aittim.

Okula en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyordum bile. Öğretmenler hatta Granger bile beni merak etmiş olmalıydı. Bu da umrum dışı olan yüzlerce şeyden sadece bir tanesiydi.

Archie'nin yaptırdığı büyüyle ölümümün Emma'nın hafızasından da silindiğini biliyordum. Ama ben hayata geri döndükten sonra hiç konuşmamıştık. Hatta cenazeme geldiğinden bile emin değildim. Öldüğümü duyunca ne tepki verdi, neler yaptı, bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum. Fazla sıkıcı ve yapışkandı. Yanımdan ayrılmamasına ve her şeyime karışmasına sinir oluyordum.

SONSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin