BÖLÜM 16

4.1K 201 30
                                    

Küçükken her zaman ki gibi Doruk'la parkta oynuyorduk. Doruk beni salıncakta sallamak istemişti. Onun beni sallamasını çok seviyordum. Ne kadar zayıf olduğumu söyleyip kahkahalara boğularak sallıyordu.

Salıncaktan tarafa gitmiştik. Hemen oturmuştum. Minik ellerim sıkı sıkı zinciri tutuyordu. Doruk arkamda kahkaha atarken bende kahkahalara boğulmuştum.

O anki mutlulukla elimi çırpmaya başlamıştım hem gülüyordum hem alkışlıyordum. Ben nasıl olduğunu anlamadan eli zincire vurmuştu. Zincirdeki çivi de parmağımı çizmişti.

Ağlamaya başlayınca Doruk beni durdurup önüme geçmişti.

Parmağımdan kan aktıkça panik oluyordum.

Bizi gören abim yanımıza gelmişti. Ve beni apar topar eve götürmüştü.

Ertesi gün Doruk'la parkta karşılaştığımızda yaralı parmağımı öpüp 'seni her zaman iyileştireceğim' demişti.

Düşüncelerimden sıyrılıp Efe'ye döndüm.

"Küçükken oldu ya. İz kaldı öyle."

Düşünceli düşünceli başını sallamakla yetindi.

Efe gitmişti. Ben de odama çıkıp uyumak istemiştim.

Sabah uyandığımda ayrı bir mutluydum. Nedenini bilmiyorum ama sınav haftasının bittiğindeki rahatlık yüzünden olabilirdi.

Fazla ders çalıştığım günlerin bitmesi beni hep mutlu etmişti. Zaten bu durumda kim mutlu olmazdı kiii?

Üzerimi değiştirmiş aşağı inmiştim. Yemek masasına oturduğumda 'Günaydın' dedim her zamankinden daha neşeli çıkan sesimle.

Kısa bir günaydınlaşmadan sonra okula gitmek için yola çıkmıştık. Ayaz abim pür dikkat araba kullanıyordu. Ben de sıkıldığım için ikizimi dürttüm.

Birden arkasını dönüp bağırmaya başladı.

"Kızım ne yapıyosun ya! Elinin ayarı yok mu senin.. Omzum çürüdü." Ayy tamam biraz abartmış olabilir ama ne bu şiddet ne bu celal. Bıçak dayadık sanki koluna?

"Abart biraz daha abart gerizekalı!" ben de ona sesimi yükseltmiştim.

Birbirimize sinirli sinirli bakarken Ayaz abim otoriter sesiyle ona bakmamızı sağladı.

"Kesin şunu, çocuk gibisiniz!" haklıydı ama abartan kesinlikle Ege'ydi. Benim gerçekten suçum yok yani. Hep Ege hep Ege...

Somurtarak yerime sindim. Ege de bana sinirli bakış atıp önüne döndü.

Yolun akıp gitmesini izlerken sonunda okula da gelebilmiştik.

Arabadan hızla inip abim ve ikizime bakmadan okula ilerledim. Biraz trip atmaktan zarar gelmezdi.

Sınıfa girdiğimde Batu sıramızda uyuyordu. Off salak kesin sabaha kadar oyun oynadı.

Sinsi sinsi sırıtarak tepesine dikildim.

Başından aşağı su mu döksem?

Yoksa masayı mı sallasam?

Ayyy üstüne mi atlasam?

Ben kara kara ne yapacağımı düşünürken yanıma İlayda geldi.

"Niye yerine oturmuyorsun Dolunay?"

Tam cevap verecektim ki Batu'nun kafasını kaldırmasıyla ona baktım. Uykulu gözleri Ilayda'nın gözlerine değdiğinde parlamıştı resmen.

Sinsi sinsi sırıttım. Bunların arasını yapmalıydım.

Esra Erol gibi kızım yaa herkesin arasını yapmaya çalışıyorum resmen.

Ilayda'ya döndüm.

"Bak oturdum. Sen de otur hadi." lafımı ikiletmeden oturdu.

"Günaydın kızlar" Batu yeni kendine gelmişti.

"Günaydın."

"Günaydın." İlayda ile aynı anda konuşunca gülümsemiştim.

Sonunda hoca gelmişti ve derse geçmiştik. Normalde sıkıcı ilerleyen fizik dersi Ayaz abim ve Efe'nin ders çalıştırmasının etkisiyle güzel geçmişti. Hoca soru çözümü yapıyordu. Zaten bir saat sonra sınav vardı.

Hocanın her sorduğu soruyu doğru yapmanın gururunu yaşıyordum. Fizik kolay bir derd değildi. Bu derste başarılı olmak beni mutlu ediyordu.

Teneffüs olduğunda Batu'ya dönmüştüm.

"Sen nerden öğrendin bu konuları?" soruları doğru yapmama şaşırmıştı. Yaa ben bile kabul edemiyorum bu konuları bildiğimi Batu ne yapsın? Şaşırmakta haklıydı.

"Zeki abim ve arkadaşı birazcık yardımcı oldular."

"Şaka yapıyorsun?" Başımı olumsuz anlamda salladım. Sonra tekrar konuşmaya başladı.

"Hangisi?"

"Ayazzz." Diye bağırdım.

Biz biraz daha konuştuktan sonra zil çalmıştı.

Sınava girmiştik. Kolaylıkla bütün soruları yapmıştım. Batu'ya baktığımda iki sorusu boştu. Hemen bacağına hafifçe vurarak kağıdımı işaret ettim. Anlamış olacakki yapamadığı soruları işaretledi.

Biliyorum yaptığım yanlış hatta yaptığımız. Ama ne yapayım öğrenci olan herkes bir kez de olsa kopya alıp vermiştir. Böyle düşünerek vicdanımı rahatlattım.

Sonunda zil çalmıştı. Biz de kâğıtlarımızı vermiştik.

Ilayda ve Batu'ya dönerek "Kantine inelim mi?" diye sordum. Bu fizik beni acıktırmıştı resmen ya.

İlayda hiç beklemeden konuştu.

"Şey gidelim, hem sizi tanıştırmak istediğim biri var?"

Tanıştırmak istediği biri mi?

Kim ki?

Ne alaka biz ve biri?

Neyse öğreniriz birazdan.

"Eee o zaman gidelim hemen." dedim. Ve Batu'nun kolundan tutup sıradan kalkmasını sağladım.

Kantine geldiğimizde çikolata ve süt alıp Ilayda'yı takip etmeye başladık. Cam kenarında bir masaya doğru ilerliyordu.

Batu yanımda sanki önceden olacakları sezmiş gibi dümdüz yürüyordu.

Cam kenarındaki masaya geldiğimizde Batu kadar olmasa da gayet yakışıklı bir çocuk vardı.

İlayda kocaman gülerek çocuğa sarıldı.

Batu'ya baktığımda öylece onları izliyordu.

İlayda bize dönüp "Erkek arkadaşım Edis."

Nasıl ya ne arkadaşı ne arkadaşı..

Biz niye şimdi öğreniyoruz?

Kendi kendime düşünmeyi bırakıp Batu'ya döndüm.

Yüzü kıpkırmızı Edis'e bakıyordu. Yumruğunu sıktığını gördüğümde daha da kötü hissetmiştim kendimi.

Edis bize dönüp "Merhaba. İlayda sizden çok bahsetti tanışmak bugüne kısmetmiş." samimî bir gülüşü yoktu. Aşırı itici gelmişti yüzü.

Batu Ilayda'ya son bir bakış atıp koşar adımlarla kantinden çıkmaya başladı.

Ben de peşinden...

Biricik Batu'm bunu haketmemişti...

Keşke İlayda ile bu kadar vakit geçirmesine izin vermeseydim, belki de bu kadar bağlanmazdı.


DOLUNAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin