"Anne bucket şapkamı bulamıyorum!" Elimdeki meyve suyu bardağıyla anneme döndüm. Deri ve oldukça şık bir tasarımı olan eteğime yakışacak bucket şapkamı bulamıyordum. Bütün odamı talan etmiştim fakat hiçbir yerde yoktu.
"Okula geç kaldığının farkındasındır umarım." Sıcak dumanı tüten çayla dolu fincanı dudaklarına götürürken konuştu. "Neden büyükannenin senin için yaptığı çiçekli tacı takmıyorsun?"
"Fazla çocukça olur." diyerek kaşlarımı kaldırdım. "Bucket şapkamla daha iyi görünecektim."
"Alt tarafı okula gidiyorsun Marinette." Gözlerini kısıp fincanı dudaklarından çekti. "Yoksa Adrien ile mi buluşmayı planlıyordun?"
"Bu da nereden çıktı?" Kaşlarımı çatıp koltuğun üzerine koyduğum sırt çantamı aldım. Bileğime bol bağladığımı fark ettiğim halde düğümünü sıkılaştırmadığım bilekliğim bileğimde sürekli dönüyordu. "O benim arkadaşım anne."
"Aksini söylemiyorum Marinette." Annemden bekleyemeceğim bir surat ifadesiyle karşılaştığımda kaşlarım şekillendi. Munzur bir yüz ifadesiyle gözlerime bakıyordu.
"Gerçekten mi anne?" dedim bıkkınlıkla.
"Çok konuşma Marinette. Ben sana çiçekli tacını getireceğim. Sen de babanın yanına in." dediğinde omuzlarım yenilgiyle düşmüştü. Mavi bluzum ve siyah eteğime çok yakışacak şapkamın nerede olduğunu merak ediyordum doğrusu. Dünkü gibi saçlarımı açık bırakmıştım fakat taç takacaksam iki saç perçemimi arkaya birleştirerek örgü modeli yapabilirdim. Evet, okula geç kalan bir kız için şu an düşünmem gereken okula yetişebilmekti fakat ben gelecekte tasarımcı olmayı planlayan biriydim ve şimdiden göz alıcı kıyafetler giymem gelecek açısından kaygımı azaltırdı. Her zaman aynı giyinirsem model ve tasarım ilhamı alamazdım. Bu yüzden tarzımı her gün olmasa bile hafta hafta değiştirmeye çalışırdım. Bu hafta bucket şapka ile uyum sağlayan kıyafetler giymeyi planlıyordum fakat bu haftaki planım suya düşmüştü. Sanırım bu haftayı çiçekli taç ile bitecektim.
Telefonumun ön kamerasından kendime bakarak öldüğüm saç modeline son kez baktım. Taç taktığımda daha güzel duruyor olacaktı, umarım.
"Bugün senin gibi ben de geç kaldım Marinette. Kruvasanlar hâlâ fırında ama makaron kutusunu senin için kasanın yanına bıraktım. Arkadaşlarına ikram etmeyi unutma." Yoğurduğu hamura kruvasan şekli vermeye devam eden babama gülümsedim.
"Arkadaşlarıma ikram ederim baba, Kara Kedi gibi hepsini bitirecek kadar obur değilim." deyip elimi salladığımda bana bakan şaşkın bakışlarını fark ettim. "Yani... Bilirsin paylaşmayı severim, cimri değilim ve kediler gibi kurnaz da değilim. Özellikle kara kediler. Ha ha, kara kediler ne kadar uğursuzlar değil mi?" Tamamen saçmaladığımda sırıtıp ellerimi iki yana açtım. Babam kafasını iki yana sallayıp şekil verdiği hamura geri döndü.
Eminim ki neden böyle bir kızı olduğunu düşünüyordu.
"İşte burada! Emin ol bu taç seni prenses gibi gösterecek." Elindeki taçla yanıma gelen annemin benzetmesine yanaklarımın kızarıklığıyla baktım. Bir prenses...
Annemin başıma taktığı taçla doğrulup telefonun ekranından kendime baktım. Bir prensesin aksine yaşımı daha genç gösteren bir Marinette'e dönmüştüm. Büyükannemin artık çocuk olmadığımı anlaması gerekiyordu.
"Çiçekler biraz daha az olsaydı daha iyi durabilirdi. Çiçekler çok abartılı duruyor." deyip umutsuzlukla anneme baktım. Ellerini bel boşluğuna koyduğunu gördüğümde hızlıca kasaya doğru yöneldim. Tamam, annemi zorlamasam daha iyi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Güçlerin Hükmü (Ⅰ. Kitap) | Miraculous
Fanfiction2021 Wattys Ödülleri Yarı Finalisti Lain Serisi Ⅰ #marichat Hayatımda mutluluk duyduğum biriyle bağ kurdum. O bağ bir gün benden koptu. İçimde bilmediğim ayrılığın ateşinde yanarken bir güne uyandım. O kahramanın yerine geçtim; Kalbimi hızlandıran...