Hayatı kendimize göre şekillendirmeye başladığımızda olduğumuzdan daha iyi hissedebiliriz. Herkes kendisi hakkında verdiği kararları fazla düşünmemeliydi. Örnek vereceğim bir kişi vardı.
Kendim.
Kendimi her zaman olumlu yönde tutmaya çalışırdım çünkü hayat her seferinde hayat bana çelme takmaya hazırdı. Eğlendiğim aktivitelerin üzerine daha çok düşüyordum mesela. Boş bulunduğum vakitlerde Gabriel Agreste'in tasarımlarından ilham alarak yeni parçalar tasarlardım. Eğer beğendiğim bir parça görürsem tıpa tıp o parçayı dikmeye koyulurdum. Onun dışında babamla vakit geçirmek için PlayStation oynardım. Video oyunları hoşuma giderdi ve her seferinde babamı bu oyunlarda yenerdim. Annemle vakit geçirmek daha sakindi. Genelde karşılıklı oturur çay içer sohbet ederdik. Bir keresinde Çin'in ulusal gelenekleri olan dövüş sanatları hakkında birkaç haraket göstermişti. Annem dövüş konusundaki oldukça uzmandı ve bu benim dikkatimi çekiyordu. Annem kadar başaralı olmasam da onunla beraber dövüş sanatları hareketlerine çalışıyordum. Eğer okul tatil ise kruvasanları ben yapıyordum. Kara Kedi'nin birkaç defa fırına gelip bizzat benim ellerimden kruvasan aldığı olmuştu. Beni tanıyordu, kısa bir sohbet bile etmiştik. Fakat o karnını doyurduktan sonra fırından ayrılıyordu. İki ay kahramanlık sürecinde fırına uğradığı zamanlar mutlu oluyordum. Fakat son aylar içerinde bir kere olsun uğramamıştı.
Şimdi ise Kara Kedi'nin yanına bizzat ben gidiyordum. Hem de Uğur Böceği olarak.
"Bu inanılmaz." Boy aynasında vücuduma bakarken mavi gözlerim olduğundan daha koyu bir hal almıştı. Siyah kısa saçlarım gece mavisi olmuş, iki yanına toka dolanmıştı. Göbeğimi ve kollarımın yarısını açıkta bırakacak ikinci deri gibi saran vücuduma sihirli bir kostümle bürünmüştüm. Bacaklarımı saran ve altımda tayt varmış gibi hissettiren parçaya baktım. Bileğimin iki karış yukarısı açıktaydı ve kostümün başladığı yer parça pinçik bir görüntü sergiliyordu. Ayaklarıma ise kostüme uyumlu bandajlar sarmalanmıştı. Parmak uçlarım görünüyordu. Tıpkı kostümde bazı yerlerde olduğu gibi bandajda da parçalanmış görüntü veren iplik sökükleri vardı. Uğur Böceği'nin kostümünden farklıydı. Yüzümü kapatan maske ise elmacık kemiklerimden aşağı doğru sarkıyor ve belirli bir noktada bitiyordu. Kostüm kırmızıydı ve Uğur Böceği'nin kostümüne benzeyen tek yanı siyah benekleri olmasıydı. Belime sarılı yoyoyu elime aldım. Bu yoyo sihirliydi ve Tikki her şeyi bana anlatmıştı. Fakat bu dönüşüm sırasında kürek kemiklerimden başlayan bir kanadımın olmasını beklemiyordum. Kanatlarımı açıp kapatabiliyordum. Bu en çok şaşırdığım şeydi. Kanatlarım bir uğur böceğinin kanatlarına benziyordu ama kanatların uçlarının aşağı doğru sivrileşip uzaması bana bir kuş kanadını da andırıyordu.
"Umarım bu kanatları kullanabilirim." Yoyoyu aşağı doğru salladım. Yoyo gerçekten hoşuma gitmişti. Gözlerim bu sefer açıkta olan tenime döndü. Tenim de aynı kalmamıştı. Aynı kutuda olduğu gibi bazı şekiller tenime bir dövme gibi işlemiş görünüyordu. Ensemdeki şekil ise bana Çin harflerini anımsatmıştı. Annem Çinli olsa da Çince bilmemek şu an zoruma gitmişti.
"Pekâlâ, tuhaf görünüyorum ama bence Uğur Böceği'nden daha havalıyım." Aynada kendimi gösterip dudaklarımı birbirine bastırdım. Kırmızı ve siyahın birbirine karışarak ahenk yarattığı kanatlarıma baktım. "Yapabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Güçlerin Hükmü (Ⅰ. Kitap) | Miraculous
Fanfiction2021 Wattys Ödülleri Yarı Finalisti Lain Serisi Ⅰ #marichat Hayatımda mutluluk duyduğum biriyle bağ kurdum. O bağ bir gün benden koptu. İçimde bilmediğim ayrılığın ateşinde yanarken bir güne uyandım. O kahramanın yerine geçtim; Kalbimi hızlandıran...