Hayata dair yaşamak doğrultusunda bildiklerimiz sınırlıydı. Fakat hayatımız bir film seti değildi. Roller değişmiyor, kurguyu biz yazmıyorduk. Sadece yönetmen bizdik. Perde önünde ağlama rolü oynarken perde arkasında gülmeyi bilecektim. Kalbimi kandırmayı, duygularımla kendimi boğmayı çok iyi biliyordum. Bedenimin yıkılışını dahaca izlememiştim fakat an yıkılabilirdim. Her an paramparça olabilirdim. O gün geldiğinde ona yaklaşacak, kulaklarına fısıldayacaktım: Yanılgımı iyi izle çünkü ben bir daha yıkılmam.
"Ne? Kara Kedi mi?" Gözlerim ondaydı. Alya baktığım yere bakmaya çalıştı. Kirpiklerim kapandı, açıldı.
Artık orada değildi.
"Marinette, sen iyi misin?" Elini sırtıma götürüp okşamaya başladı. Kafamı iki yana salladım. Gözlerim okulun çatısında takılı kaldı.
"Oradaydı, onu gördüm." dedim Alya'nın duyabileceği bir sesle. Mavilerimi yavaşça ela gözlerine çevirdim. "Sınıfa gidelim." Hemen onayladı beni. Kara Kedi'yi görmüş olmamın üzerine düşmedi. Sınıfa doğru adımlarken arkadaşlarım yeniden arkamdan ilerliyordu. Alya bir kolunu belime sarmıştı. Onunla birlikte merdiveni çıktıktan sonra sınıfın kapısından giriş yaptık. Küçük çantamdan telefonumu çıkardım. Akuma alarm sistemi aktif değildi. Öyleyse Kara Kedi'nin okulun çatısında ne işi vardı?
Sıraya geçip oturduğumda telefona bakmaya devam ettim. Parmaklarım Uğur Bloğu'na tıkladı.
"Kara Kedi'yi mi gördün?" Alya'nın fısıltısı kulağıma dolduğunda gözlerimi ona çevirip kafamı salladım. "Evet ama akuma alarmı yok."
"Sadece akuma için görevli değiller ki," Omuzlarını silkti. "Halka da yardım ediyorlar." dediğinde telefona geri döndüm. Ellerim Alya'nın bizi çektiği fotoğrafa tıkladı. Onun yorumunu defalarca kez okudum. Minik böceğim. Beni gerçekten kabul etmiş miydi? Emin değildim. O hâlâ Uğur Böceği'ni unutamamıştı, bunu dünkü savaşta fark edebilmiştim. Ona da hak vermek gerekiyordu. Sonuçta sevdiği kadınla artık partner değildi ve Kara Kedi müziğini başa sarmak istemiyordu. Onu müzik dinlemeye devam ettirmeliydim.
"Okulun çatısındaydı," dedim baş parmağım onun sadece sırt tarafını yakalayan fotoğraf karesinde dolaştı. "Bana bakıyordu."
"Belki de baygınlık geçirdiğinin haberini almıştır?" dediğinde dudaklarım kıvrıldı. "Sanmıyorum, bunu nasıl öğrenebilir ki?"
"Sadece bir düşünceydi."
"Sanırım sadece görevdeydi, yanlış görmüş olmalıyım." dediğimde yutkunup telefon ekranını kapattım. Alya'nın elini kolumda hissettiğimde bakışlarımı yavaşça ona çevirdim. "İyi değilsin, onunla alakalı bir şey yaşadın değil mi?" dediğinde emin olmak ister gibi kaşlarını kaldırdı. Kafamı hızla reddederek salladım.
"Hayır, sadece dünü düşünüyorum." dediğinde gözlerimi ondan kaçırdım. Elini omzuma koydu.
"Eğer dünü düşüyor olsaydın fotoğrafa acıyla değil mutluluk saçan gözlerle bakardın." Söyledikleri bir bir kulağıma dolarken gülümsedim. "Yanlış görüyorsun," Gülümsememi genişletmeye çalıştım. "Ben mutluyum." dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp önüne döndü. Hiçbir yorum yapmasından memnun olmuştum. Alya gerçekten iyi bir gözlemciydi ve beni fark etmişti. Onunla bu konuyu paylaşabilir miydim bilmiyordum. Bunu da zaman gösterecekti.
Zil çaldı ve yeniden derse girdik. Zihnimin derinliklerinde yatan adamı başımdan def etmiştim. Beni rahatsız etmiyor, günümü güzel geçirmeme izin veriyordu. Gün boyunca sessiz kaldığım gibi dudaklarımdan tebessümü eksik etmemiştim. Annem ve babamla baygınlık olayını bir teneffüs arasında konuşmuştum. Onlara endişelenmemeleri için sözler çaba sarf etsem de ikisinin seni de endişeli gelmişti. Onlara okulda kalacağımı ikna edip yeniden derse girmiştim. Arkadaşlarımın yanından ayrılmıyordum çünkü eğer yalnız kalırsam, düşüncelerim beni tüketecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lain: Güçlerin Hükmü (Ⅰ. Kitap) | Miraculous
Fanfiction2021 Wattys Ödülleri Yarı Finalisti Lain Serisi Ⅰ #marichat Hayatımda mutluluk duyduğum biriyle bağ kurdum. O bağ bir gün benden koptu. İçimde bilmediğim ayrılığın ateşinde yanarken bir güne uyandım. O kahramanın yerine geçtim; Kalbimi hızlandıran...