Merhaba merhaba :D
Önceki gün yayınladığım alıntıya ne kadar az ilgi geldiğinin farkındayım.
Hepimiz okuyucuyuz sonuçta. Bende genelde o tür ölümleri geçerim.
Şimdiiii ☺
Size uzun bir bölüm yazdım ve eğer bu bölüme yoğun ilgi gelirse hem benim ilham perilerim artar hem de bu sıralar bir bölümü Hades'in ağzından yazabilirim. ♥
Size bağlı ♥
Seviliyorsunuz canlarım ♥
Neredeyse hiçbir zaman kendimle gurur duyan birisi olmasam da annem her zaman bana kıyasla beni öven, benimle gurur duyan ve beni seven bir kişiliğe sahip olmuştu. Tanrılar arasında sadece ve sadece anneme güvenebilirdim. Bir başka tanrıya sır vermek aklıma bile gelmeyen son şeydi. Her ne kadar ikinci sınıf bir tanrı olsam ve 12 Büyük Olimposlu gözünde çok bir değerim olmasa da sırlarım vardı elbette fakat bunlar ufak çaplı kimsenin umursamadığı sırlardı. Yine de annem diğer iki yüzlü tanrılara karşı sırlarımı saklardı.
Ben, diğer tanrılarla veya insanlarla iletişim kurmaktan kaçınan, genelde sınıfından dolayı çekinen birisi olsam da annem her ortamda beni ortaya çıkarır, benimle gurur duyduğunu herkese söyler ve beni överdi. Annem sayesinde kendime belirli bir süreliğine de olsa özgüven gelirdi.
İnsanlar gibi her ne kadar olmasak da annemle olabildiğince normal bir ilişkimiz olmuştu. Tabiki küçükken yaralandığımda annem gelerek bana pansuman yapmamıştı. Çünkü yaralansam dahi en fazla bir kaç saniye içinde hiçbir şeyciğim kalmıyordu ve anneme de gerek dahi kalmıyordu. Beni Cain Toplumundan* korumak için de sürekli uyarmak zorunda değildi. Ama her zaman benimle sanki bir arkadaşcasına konuşmuş, erkek arkadaş sorunlarımı şu ana kadar hiç olmasa da çözmeye çalışmıştı.
Annemle hiç kimseyle anlaşamadığım kadar anlaşmış, onu hep seviş olsamda anlaşamadığımız tek konu her zaman vardı: Defne ağacının bulunduğu bölgeye gitmemek. Defne ağacından dolayı Defne Bölgesi adını alan o yere gitmeme annem hiç bir zaman olumlu bakmamasa da nedenini de hep kendine saklamıştı. Her ne kadar şu an annemin ne dediğini anlasam da artık çok geçti.
Yalnızlıkla bütünleşmekten beni alı koyan annem olduğundan ve genelde annemle daha çok anlaştığım için bir şeylere dalıp gittiğimde ve doğada uyuya kaldığımda annem hemen yanımda biterdi ve ben onu gördüğüme hiçbir şeye sevinmediğim kadar sevinirdim. Ama tam da şu anda, annemi gördüğüme sevinsem mi sevinmesem mi bilemiyordum.
Önümde gerçek olup olmadığını henüz anlayamadığım bir silüet varken, eğer uzatırsam annemin kaybolacağından ve daha da kötüsü olan Hades'in onu görürse yok etmesinden korkuyordum. Annem de güçlü bir kadın olsa da Hades hem 3 büyük Tanrıdan bir tanesiydi ve şu anda onun bölgesindeydik.
"Anne?" diye ağzımdan çıkan tek kelime beni daha fazlka sarsmıştı. Annemin silüeti bana doğru adım adım yaklaşırken yaslandığım duvardan doğrularak anneme doğru ilerlemeye başladım. Ölmeye bu kadar yakın bir yerdeyken ölmek, ölümsüzken ölmek her ne kadar ironi bir şey olsa da ben zaten başlı başına bir ironiydim.
"Kore," diye mırıldanan annem ile birlikte daha bir tuhaf hissettim. Sadece bir kaç günde Hades'in bana takıtğı ad olan Persephone'yi, ilahi bir şekilde söylemesine öyle alışmıştım ki annemin şu anda beni çağırdığı ve gerçek ismim olan Kore'nin düz ve duygusuz bir şekilde söylenimi beni sarsmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Meyve: Nar.
FantasyO bana yasaktı, ama ben ona değildim. O beni kaybetmeyi göze alamazdı ama ben alırdım. Ben karanlıktan korkardım ama onun karanlığında korkmuyordum. Belki onu bana saplantılı hale getiren aptal bir oktu. Ama benim onun kaba, sert, korumacı, kırıcı...