Sevdiğim kararkterlerden birini öldürdüğüm hikayemde bölümün geç gelme nedenlerinden bir tanesi de o tuhaf hissi yaşamak.
Multiye bir anda bulduğum bir karakterle resim koydum. İki dakikamı almayan bir shopla anısını yaşatmak için yaptım doğrusu.
Yoksa bu bölüme yüreğimdeki kişiyer yapmayı isterdim. Ama şarkı son zamanlarda en çok dinlediğim ve yüreğime dokunan parçalardan. Umarım sizde seversiniz.
Okul tempom çok yoğun. O yüzden hemen bölüm yükleyemiyorum. Lütfen kusura bakmayın.
-Emine
Beni göğsünden çektikten sonra elimi daha sıkı tuttuğunda bir an olabilecekleri kafamda tarttım. Annemin ve arkadaşlarımın (!) bakışlarını tahmin etmek dünyanın en zor işi değildi. Bana nasıl bakılacağını biliyordum ama kimin umurundaydı?
Hades'le birlikteydim. Kimseye ihtiyacım yoktu. Yine de içimde adını koyamadığım bir huzursuzluk vardı. Bir şeyleri dile getirmekte zorlanıyordum ve dolmuştum. An gelecekti patlayacaktım ama kime bilmiyordum.
"Sen yeraltının kraliçesi, sen benim şiirim, sen bir ihtiyaçsın. Dik durmak zorundasın."
Biraz önce söylediklerimi tekrarlamak istedim. Beni güzel sözlerinle kandırma demek istedim ama ruhuma ilaç gibi geliyordu sözleri.
Bana sevdiğini hissettirmiyordu, bana değer verdiğini hissettirmiyordu ama gel gör ki yanımda olduğunun farkındaydım. Aptal gibi davranıyordum.
Şu an onun yüzüne bile bakmamak gerekiyordu ama göğsündeydim. Ne yapmaya çalışıyordum acaba? Tüm hareketlerim mantık dışıydı, nefes alamıyordum. Ama ondan kopamıyordum.
Yemin ederim ondan uzaklaşamıyordum. Ya gururum az geliyordu ya da...
Göğsünden ayrıldım ve silkelendim. "Gitmeliyiz."
Yanından geçip giderken beni tekrar tuttu. "Sorun ne?" diye sorduğunda kendimi öldürmek istedim. Sorunun ne olduğunu gösteremediğim, belki de göstermediğim için kendimi öldürmek istedim.
Bu kadar saf ve gurursuz olmak nasıl bir insanın üzerinde hiç eğrelti durmazdı. Kendim dışında herkesi yüceltiyordum.
Elimi sertçe çekerek yanından geçtim ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşıma çıkan Cerberus'la istemsizce gülümsedim. Bir bağ oluşmuştu onunla aramda. Seviyordum bu köpeği. Hades arkamdan gelerek belimi tuttuğunda Cerberus arkasını dönerek yürümeye başladı. Bizde peşinden gidiyorduk ama elini tenimde hissetmemek için hızlı adımlarla ilerliyordum.
Bunu fark etmiş olmalı ki belimden tutarak beni kavradı ve kendine yapıştırdı. Birbirimize yapışık bir halde yürüyorduk resmen ve kendimi ondan çekmeme izin vermiyordu. Daha fazla üstelemeden kendimi salıverdim. Niye inat ediyordum ki? İnat edecek gücüm mü vardı sanki?
"Seninle konuşmayacağımızı sanma!" dediğinde ona baygın baygın baktım. Emin olduğum başka bir konu vardı ki eğer onunla konuşursam onu mantıklı bulacaktım ve Asklepios'a bir kez daha ihanet etmiş olacaktım.
"Efendim,"
Kafamı yana çevirerek baktığımda bize seslenen ve yanımızda duran sarışın hizmetliyi gördüm. Biz durduğumuzda kafasını kaldırarak Hades'e baktı.
"Size bir şey söylemem gerekiyor."
Bu cümleden yüz bularak Hades'in yanından ilerlemeye başladım. Cerberus da benimle birlikte geliyordu ve bu gururumu okşamıştı. Kafamı çevirip ona bakarken bir anda hırlamaya başlamasıyla baktığı yere baktım, yutkunamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Meyve: Nar.
Viễn tưởngO bana yasaktı, ama ben ona değildim. O beni kaybetmeyi göze alamazdı ama ben alırdım. Ben karanlıktan korkardım ama onun karanlığında korkmuyordum. Belki onu bana saplantılı hale getiren aptal bir oktu. Ama benim onun kaba, sert, korumacı, kırıcı...