Merhaba... Sevgili Yunan Mitolojisi sevenleri ve Persephone ve Hades sevenleri... Nasılsınız?
Şu an ciddiyetten öleceğim.
Neyse. Lisedeyim ve bu lise sağlık meslek lisesi. Nasıl oldu bilmem ama fırsat buluyorum ve bu bölümü yazdım.
İnşallah beğenirsiniz.
Bir vote fena olmaz.
Çiçeğe yavaşça ağzımdan sıcak bir şekilde çıkan nefesimi verdim. Kırmızı çanakları hafifçe havalanıp eşsiz bir görüntü sergiledi. Elimde olmadan gülümsedim. Doğa gerçekten dünyada ki en güzel şeydi. Parmaklarımı kaldırarak çanaklarını okşadım. Burnumu yaklaştırarak kokladım. Gözlerimi kapatarak bu anın keyfini çıkardım.
Kırmızı Zambak çiçeğinden bakışlarımı çekerek güllere bakamaya başladım. Olimposta bulunan, sadece kırmızı çiçeklerden oluşan bahçeye baktım. Güzel görünüyordu. Gülmeme engel olamıyordum. Elimde olan bir şey değildi. Doğaya ait olan herhangi bir şey bana inanılmaz görünüyordu.
Doğa olmadan ben de olmazdım.
Ayak seslerini duymaya başladığımda kafamı çiçeklerden çekerek ayak seslerine dikkat kesildim. Birisinin ayakkabısı gürültü oluşturuyordu ama kimdi göremiyordum. Elimde olmadan gerildim ve nefesimi tuttum. Asklepios bir anda görüş alanıma girince tuttuğum nefesi bıraktım.
Aslında paranoyak değildim ama 2 gün önce beraber yemek yediğim yeraltının tanrısı olan Hades beni paranoyak yapmıştı. Bu iki gün boyunca hiç uyumamış sürekli onu, tavırlarını ve Cerberus'u düşünmüştüm. Ve bu bana hiç bir şey kazandırmamıştı.
Son olarak annem yanıma gelmiş ve beni tedirgin eden şeyin çok saçma olduğunu, ve Hades'i bir daha görmeyeceğimden emin olduğunu söylemişti. Ben onun adını aklımdan geçirirken bile içim ürperiyordu annem onun adını nasıl aklına alıyordu?
"Kırmızıların yanında olacağını tahmin etmiştim." diye mırıldanan Asklepios ile kafamdaki düşünceleri es geçerek ona yoğunlaştım. Üzerinde beyaz bir kıyafet giymişti ve bu her zaman ki haliydi. Özel değildi. Bu kıyafeti herkes giyiyordu. Ama o... O herkesten farklı giyiniyordu.
"Kırmızıyı severim." diye mırıldandım bakışlarımı kırmızı çiçeklere çevirerek. Kırmızı güzeldi. Hem hayatın, hem de ölümün rengiydi. Sanırım bu yüzden seviyordum
"Bereket tanrıçasının kızı olduğun için herkes yeşili sevmen gerektiğini düşünüyor." diye mırıldandı Asklepios.
"Başkalarını şaşırtabilirım." dedim kelimeleri düşünmeden yorumlarken "Bu hoşuma gider."
Tek hecelik, dişlerini gösteren bir gülümseme bahşederek dünyayı ödüllendirdiğinde bende gülümsedim. "Beni de şaşırtıyorsun." dediğinde ona döndüm. Bir kaç kelimeyi bir araya getirmiş, bir cümle oluşturmuştu ve kendisini 'başka insanlar' grubundan çıkarmıştı. İçimden elini tutup tebrikler demek istesem de sadece gülümsemek ile yetindim.
Çiçeklere bakmaya başladığımda "İkinci bir yemek olacak." diye mırıldandı. Ona dönerek tepkisini izledim. Bu yemeği istemiyordu ve bunu belli etmekten çekinmiyordu. Benim aksime.
"Hiç bir yemek sakin geçmeyecek." diyerek onu onayladım. "Yemeği tekrarlamaları çok saçma."
"Tanrılar işte." diye kaşlarını çatarak mırıldandı. "İnsanlar onlardan çok daha iyiler. Neden kontrol onların elinde değil."
Dedikleri ve düşündükleri fazla tehlikeli şeylerdi. Düşünmesi bile onu ölüme gönderebilecekken Asklepios bunu hiç korkmadan dile getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Meyve: Nar.
FantasyO bana yasaktı, ama ben ona değildim. O beni kaybetmeyi göze alamazdı ama ben alırdım. Ben karanlıktan korkardım ama onun karanlığında korkmuyordum. Belki onu bana saplantılı hale getiren aptal bir oktu. Ama benim onun kaba, sert, korumacı, kırıcı...