Uyan, hayal et, vazgeçme.
Hayat felsefesi bu üçünden ibaret birisi olsaydım eğer çok daha kolay bir yaşam sürebilirdim. Yaşama arzum olurdu, gerçekleştirme gücüm ve bir şeyler yapmaya çalışan hırsım.
Ama yoktu. Ne tanrısı olduğum belli değildi, dünyada çok bir işe yaramıyordum, farklı olma çabamı yerden kaldıramıyordunuz. Uzun lafın kısası sıradandım. Sıradan, kimsenin ilgisini çekmeyen, kendi halinde takılan ve büyük dertleri çok düşünmeden yaşayıp giden birisiydim.
Hades'le başlayan hikayemin sonu gelmiş miydi? Onu sevdiğimi kabul etmek sıradan hayatımda yaptığım en büyük meziyetlerden bir tanesiydi. Zira böyle bir sıradanlığın öyle birini sevmesi çok basit ve hızlı olabilirdi. Ama Hades gibi birinin beni sevmesi... Bu konuda söylenecek bir şey yoktu bile. Hades, anlatması o kadar zor, yaşaması ölüm bir insandı. Sanırım onu hem anlamaya hem de yaşamaya başlamıştım.
Onu sevmek basit işti, tamam, bunu kabul ediyordum. Zor olan onu sevdiğini kabul etmekti. Acaba beni sever mi, acaba benden nsıkılır mı, benden bıkar mı, uzaklaşmak ister mi, bana gerçekten takıntısı mı var? Son zamanlarımda kabul etmek istemememe rağmen aklımın hep gittiği düşünceler bunlardı işte. Bundan dahası bir şeyi kabul etmiştim artık. Sonsuza kadar Hades ile birlikte kalacaktım. Sonsuza kadar.
Eğer sonsuzluk işin içinde olmasaydım belki kendimi tutabilirdim. Belki kendimi kandırabilir ve belli bir zaman sonra unutabilirdim ama... Sonsuzluk işin içindeyken öyle bir şansım yoktu. Sabah kalktığımda göreceğim yüz onun yüzü olacaktı, gözlerimi kapatırken, konuşurken nefes alırken... Her daim o olacaktı.
Beni kaçırması, beni onunla beraber saonsuzluğa mahkum etmesi, doğrusunu söylemek gerekirse bunlar aklıma onun da benimle ilgili iyi şeyler hissettiğine dair bir his sokuyordu. Ya da bir umut, bilemiyorum.
Belki de beni yalnızlığına ortak etmek istiyordu. Belki de yalnızlıktan sıkılmıştı ve beni hayatında bu yüzden istiyordu. Bu düşüncenin önüne de bir duvar ördüm. Ördüğüm duvarı sağlamlaştıran şey ise sıradanlığım oldu. Ben, hayatınıza sokmak isteyeceğiniz birisi değildim. Sıkıcı ve sıradandım.
Ama bir neden olmalıydı, beni neden kaçırdığına dair bir neden. Cinsel istek? Zannetmiyordum zira bakireliğimle dalga geçmişti. Herhalde cinsel yönü için birini kaçıracak olsaydı Afrodit'in kızlarından birini kaçırırdı.
Aklımın çok arkalarına saklanmış belki de yüzlerce neden vardı ama hiçbirini düşünüp yorumlayamıyordum.
Gözlerimi açtım.
Sanırım biraz utanıyordum. Annemden utanıyor olabilirdim, Apollo'dan ya da ölen Asklepios'tan, bilemiyordum ama utanıyordum. İçimde bir huzursuzluk vardı. Bu yüzden tekrar uyumak ve hiç uyanmamak istedim ama bir şeyi farketmiştim, yüzüme gelen güneş ışıkları.
Yerinede hafifçe doğrularak karanlıktan önceki son bir kaç dakikayı hatırladım. Giderek güçten düşüyor olmam gerekti ki bayılmıştım! Şaka gibiydi, bayılmıştım. Tanrılar olarak var olma amacımız bir yerdeki düzeni sağlamaktı. Eğer benim gibi boş gezen bir tanrıçaysanız da böyle yok oluyordunuz. Durumun ciddiyetini kavramam iki saniyemi aldı ama üzerimdeki boşvermişlik yüzünden herhangi bir tepki vermedim.
Bunun yerine yatakta iyice doğrularak oturur pozisyona geldim. Başımı yatağın yanında bulunan aynaya çevirdiğimde bana bakan bakışlarla karşılaştım. Yatağın diğer tarafında ki koltukta oturuyordu. Oda da bariz bir gün ışığı vardı ki öğle olduğunu anlamamı sağlıyordu. Yine de bir kasvet ortamı da vardı ki bu da sanki yeraltındaymışım gibi hissetmeme neden oluyordu. Bu kasvetin nedenlerinden biri de hiç şüphesiz sevdiğim adamın bana bakışlarındaki yoğunluk ve gözlerindeki şüpheydi. Yine bir şeye kızdığı ve aklını kurcaladığı aşikardı. Ama bu da umursadığım bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasak Meyve: Nar.
FantasyO bana yasaktı, ama ben ona değildim. O beni kaybetmeyi göze alamazdı ama ben alırdım. Ben karanlıktan korkardım ama onun karanlığında korkmuyordum. Belki onu bana saplantılı hale getiren aptal bir oktu. Ama benim onun kaba, sert, korumacı, kırıcı...