◘34◘ Öncelik

3.4K 261 95
                                    

Medyada, benim için çok çok özel olan ve hüzünlü anlarımda bana sürekli eşlik eden yunanca bir şarkı var. Dinlemenizi çok isterim çünkü mükemmel  bir şarkı.

Kısacık bir açıklama yapacağım.

Şimdi evet bu hikaye mitolojik bir hikaye ve olayların ve karakterlerin %80i tutuyor. Fakat bunlara benim eklediğim olaylar da var. Bazı dikkatli okuyucularımın dikkatini çekiyor farkediyorum ama arkadaşlar spoiler vermeyin dkdkdkdk. Neyse dediğim gibi benim eklediğim de olaylar var ama bunları finalden sonra bir bölümle açıklamak istiyorum. Yine de anlamadığımız kafaniza takılan yer varsa şey yapın, sorun. Ben cevaplarım!

Keyifli okumalar!

-Emine

Sadakat neydi? Birine kendini tüm varlığınla teslim edip dışarıya karşı kendini kör etmek miydi? Fizikselliği kenara bırakıp duygularla hareket etmeye başladığında da bu sadakatsizliğe mi giriyordu? Kontrolünde olmayan duygularla başka birini sevmeye başlarsan, için kıpır kıpır ederse mesela, bu kime karşı yapılan sadakatsizlik olur? Başkalarına karşı mi, yoksa yakandan ellerini çekmeyecek o pişmanlığı damarlarında pompalatan kendine karşı mı?

Ne doğruydu? Ne yanlıştı? Doğruyu kim belirliyordu, yanlışı kim?

İçimde hala bir kuş misali çırpınan gözleri bana nefretle bakmaya mi çalışıyordu? Ben kim olmaya çalışıyordum, o beni kim yapmaya çalışıyordu? Gözleri çok derindi. Gözlerinde tonlarca şey okuyordum da, sanki bir kaç saniye sonra hepsini unutuyormuş gibi hissediyordum. Belki unutmak istediğimdendi, belki okuyamıyordum bile.

Uzağımda bile değildi artık. Gidip dokunacağım kadar yakınımdaydı. Ama ona dokunursam yanardım, ona dokunmadığım, sadece gözlerinin altında kaldığım müddette bile cayır cayır yakıyordu beni. Ortamı geren de tam olarak buydu zaten. Beni yakmaktan çekinmeyen gözleri ve acı çekmemi isteyen bakışları. Bu duyguyu gözlerinde yakalamak oldukça kolay olmuştu. Benden o kadar nefret ediyordu ki, sanki ona ne söylersem söyleyeyim, bana inanmayacaktı. Yanında o kadar fazlalık hissediyordum ki kendimi, bunu kelimelere tam olarak dökemezdim ama nefes alamadığını söyleyebilirdim.

Onu öperken dudaklarımda hissetmeye bayıldığım metali çıkardığı dudaklarını önce yayvan bir gülüş kapladı, sonra da 

konuşmak üzere aralandı.

"Durakların susuyor ama gözlerin çok geveze. Gözlerin konuşsun diye mi geldin peşimden?"

Yenildiğimi hissettim.

Ona tüm benliğimle, ruhen ve bedenen, yenilmiştim.

Ona yakından bakmak, onu hissetmek, kokusunu almak beni mahvetmişti ama aylardır kendimi inandırmaya çalıştığım nefreti silip süpüren sesi olmuştu. Kendimi kandırmıştım, onu artık sevmediğimi düşünerek, ondan ölesiye nefret ettiğime inanarak, kendimi çok okkalı şekilde kandırmıştım. Sadece haklı olduğum tek bir konu vardı ve bu beni parçalara ayıracak derecede güçlüydü: beni sevmiyordu.

Hissettiğim acı çok derin olduğu için o derinlikten çıkıp, bir kaç kelimeyi bir araya getirip konuşamıyordum bile.

Ama kendime gelmem inanın çok kısa sürdü.  Yüzüm eski soğukluğuna kavuştu. Buraya ona kavuşmak, onun sesinde, bakışlarında bir kez daha kavrulmak için, yani hasret gidermek için gelmemiştim. Buraya gelmemin bir amacı vardı.

Theseus'un bebeğimin babası olduğunu söylemiştim. Evet bunu yapmıştım ve onun şerefine düzenlenen bu gecede benim onu aldattığımı düşünen tanrılar ona haber uçurursa kızımı daha büyük tehlikelere atardım. Zira Theseus, ben buraya geldiğimde yoktu bile ve benim söylediğim yalanla herhangi bir bağı bulunmuyordu. Bunu sorgulamak adına belki de çoktan beni aramaya başlamıştı.

Yasak Meyve: Nar.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin