Etrafımdaki insanlar anlatırken duyardım... ‘Hastane koridoru ne kadar koşarsam koşayım bitmiyor gibiydi..’ derlerdi. Aslında inanmaz, biraz abarttıklarını düşünürdüm. Ta ki Hayat için acilin tamamını yürüne dek. Zaman geçmek bilmiyor, attığım her adım küçülüyordu. Ya da koridor uzuyor, nefesim kesiliyordu.
Gözlem odasının önüne geldiğimde beyaz önlüklü doktor kapıda göründü. ‘‘Annen ve baban?’’ diye sordu elindeki dosyayı kapatırken. ‘‘Arayacağım.’’ diye mırıldandım çaresizce. ‘‘...Biraz sonra’’ diyerek başımı yere eğdim. Onlara ne söyleyeceğimi tartıyordum hala aklımda. Dilimin ucuna kadar gelip ağzımda iğrenç tat bırakan cümleler vardı. Suçlulukla, belki biraz da öfke barındıran kelimelerle bezenmiş, can yakan tümceler...
‘‘Kardeşin mi?’’ diye sordu bu sefer emin olmak istercesine. ‘‘Evet..’’ dedim yıllardır her gece yatağıma uzandığımda inkar ettiğim gerçeği kelimelere dökerek. ‘‘Hayat benim kardeşim.’’ O her ne kadar yalandan ibaret olduğumuzu söylese de öyleydi! ‘‘Durumunu değerlendiriyoruz. Yatışını isteyipp ayrıntılı bir tarama yapacağız. Ailen burada olduğunda odama uğrasınlar. İmzalamaları gereken kağıtlar var.’’
Doktora gidip ‘Kardeşim hamile mi?’ diye soramayacağımı bildiğimden sessizliği tercih ettim. Hastanenin duvarları üstüme geliyordu sanki. Arkamı dönerek kapıya doğru ilerlerken telefonu çıkardım cebimden. Annemin ezbere bildiğim numarasını tuşlayarak kulağıma götürdüm hızla. Üçüncü çalışta aramam cevaplanmış, annemin meraklı ses tonu kulağıma dolmuştu.
‘‘Hazan?’’
Tam o an hastaneden çıkabildim. Yağmurun atıştırmasını umursamadan yürümeye devam ettim. Önemli olan nereye gittiğim, ne kadar yürüyeceğim veya aileme durumu nasıl aktaracağım değildi. Kendimi kaybetmekti. ‘‘Anne... Telaş yapma, tamam mı?’’
‘‘Ne oluyor, Hazan?’’
‘‘Hayat bayıldı. Hastaneye geldik. Önceki kontrol yapılmıştı hani... Hemen gelsen iyi olur.’’
Annem bana cevap vermedi bile. Telefonun kapanış sesini duyduktan sonra cebime tıkıştırdım. Ardından ellerimi montumun cebine yerleştirerek etrafıma bakındım. Hastanenin bahçesinde, deli misali etrafa bakınan kız olarak dikkatleri çektiğimin farkındaydım. Boş çardaklardan birine yöneldim. Zihnimin bana oynadığı oyuna kanmayacaktım. Suçlu değildim, olamazdım. Kalbim her ne kadar Hayat’ın bu halde olmasının sebebini bana bağlasa da mantığım için savaşmaya hazırdım. Zırhımı kuşanmış, setlerimi çekmiştim.
Hayat’la aramızdaki tek fark buydu; o insanlara karşı savaşmaya hazırlanıyordu, ben ise kendime karşı.
Asıl kavga zihnimdeydi.
İkiye bölünen fikirlerim yüzünden acı çekiyordum. Psikolojik yıkıma bir adım kalmıştı. Ben uçurumun dibindeydim. Yürüyordum fakat ne zaman son adımımı atacağımı bilmiyordum. Belki kilometreler sonra, belki de bir adım sonra...
Kimse ne zaman boşluğa düşeceğini, cezbedici dibin kendini nasıl çekeceğini tahmin edemezdi. Ben uçurumdan düştüysem bile bataklığa saplanmıştım. Kurtulmak için çırpınıyor, çırpındıkça daha da boğuluyordum.
Tutunacak el arasamda zifiri karanlıkta tıkılı kalmıştım. Bana uzanan yardımları, varlığıyla yanımda olan insanları hissedemiyordum. Düşüncelerim gitgide kararıyor, beni sona sürüklüyordu. O an ağlamamak için direndiğim, takındığım güçlü maska çatladı. Duvarlarım kırıldı. Gözlerimden ardı ardına dökülen yaşlar yüzünden sakinleşemiyordum. Ne hıçkırıklarımı ne de gözyaşlarımı durduramıyordum. Oturduğum bankta dizlerimi karnıma doğru çekerek ellerimle saçlarımı kavradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Teen FictionYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.