On Dokuzuncu Bölüm

3.1K 281 17
                                    

Biraz kısa oldu arkadaşlar ama geçiş bölümü gibi düşünelim olur mu? Ayrıca bu hikayenin fazla uzun olmayacağını da belirtmek isterim. Yirmili bölümlerde final yapmayı düşünüyorum, umarım sonucu beğenirsiniz... 

Hayatınızda mükemmel anlar vardır. Rüya gibidir, gelip geçici. O hisleri yaşadıktan sonra gelen mutsuzluk ise rüyadan uyanmaya benzer. Geri dönmek istersiniz fakat yapamayacağınızı bilirsiniz. Hayatımın tamamına karşı aynen böyle hissediyordum. Feza'yla tanıştıktan sonrası hayaldi. Ta ki o da beni yalnız bırakana kadar.

Camdan dışarı bakarken bunları düşünüyordum. Asla pişman olmamıştım, bana yaşattıklarından ötürü. Yine de bu kadar bağlanmış olmak istemezdim. Feza, cesaretimi toplayabilmem için yardım etmişti. Onun sayesinde bir sürü olumsuzluğa göğüs germiş, annemi dinleyebilmiştim. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Otobüs durduğunda kendime geldim. Herkes mutlu mesut araçtan inerken bekledim. Onlara yetecek enerjim yoktu. Nihayet azalan insanlardan sonra ayağa kalkabildim. Küçük adımlarla ilerlerken gözlerimi yerden kaldırmadım. Otobüs tamamen boşaldığında Mehmet Hoca konuşmasına başladı.

''Evet, çocuklar, normal okul çıkışı saatinde döneceğiz. O yüzden otobüsün kalkmasına on beş dakika kala yakına gelin! Etler pişince haber göndereceğiz herkese.''

Çantamı tek koluma asmıştım, kulağımda kulaklıklarımla yürümeye başladım. Dinlediğim müziğin hüzünlü melodisi ağlama isteğimi uyandırıyordu. Omzuma dokunan parmakları hissettiğim an kaskatı kesildim. Başımı yavaşça çevirirken içimden dua ediyordum. Hem Feza olmasını istiyor, hem de ona yenilmekten korkuyordum.

Çisil'di.

Ağlamak üzere olduğu belliydi, dolu dolu olan gözleri ela değil yeşile dönmüştü. Kahküllerini kısalttırmış olmalı ki gözlerini daha net seçebiliyordum. Kulaklığımın tekini çekip çıkardığımda hafifçe tebessüm etti. ''Saçların... Güzel olmuş.'' diye mırıldandı başını yere eğerek. Omzuma bile gelmeyen saçlarımdan geçirdim parmaklarımı.

''Hikâyesi güzel değil.'' dedim karşılık olarak. Ben saçlarımı kestirirken, umutlarımı da kesmiştim. Yaşama amacımı kaybetmiştim sanki. Çisil'in bakışlarındaki acıma, beni kendime getirdi. ''Bana üzülüyor musun?'' diye sordum zorlukla. ''Üzülüyorum ama sana değil, senin umutsuzluğa!''

''Sen kendin farklıymışsın gibi davranma.''

''Ne?'' dedi şaşkınlıkla. Sanırım ilk defa bu kadar kırıcı sözler sarf ediyordum. ''Sende böyle değil miydin? Herkese nefret dolu! Bana yaptığın şeyi hatırlıyor musun Çisil? Herkese evlatlık olduğumu söyledin, ben sana yardım etmişken hem de. Karşıma geçip halime üzülemezsin.''

Düşünmeden konuşuyordum, onu fazlaca kırdığımın farkındaydım ama yapamıyordum. Yaşadıklarımdan sonra fikirlerimde değişmişti. Hatayı her zaman kendimde aramak zorunda değildim. Daima suçlunun ben olduğumu hissetmek berbattı. Karşımdakini suçlamak, omuzlarımdaki yükü hafifletiyordu.

Tam Çisil ağzını açacağı sırada Feza'nın sesi ona engel oldu.

''Ne dediğinin farkında mısın Hazan?''

Derin bir nefes çektim içime. Ardından bakışlarımı Feza'ya çevirdim.

''Evet, gayet bilinçliyim.''

Onun yanındaki Ufuk gözünü kırpmadan beni seyrediyordu. Feza uzanıp kolumu yakalamak istedi fakat geri çekildim. ''Artık... Benden uzak durun.'' Söylediklerimle hissettiklerim uyuşmuyordu. Kalbim hata yaptığımı haykırıyor, mantığım onu bastırıyordu. Karmakarışıktım.

Kayıp Hayatlar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin