On üç yaşına geldiğimde hayattan ilk darbeyi yemiştim. Huzurla uyuduğum anne kucağının, saçımı okşayan baba elinin, tatlı kıskançlıklarla kavga ettiğim kardeşimin gerçek olmadığını öğrenmiştim.
Evlatlık alınan öylesine biriydim.
İlk başta kabullenmek istememiştim, kim kabullenebilirdi ki? Gittikçe benden uzaklaşan kız kardeşim, artık yüzünü görmez olduğum babam ve herkesin beni sevdiğine inandırmayan çalışan annemle baş başa kalmıştım. Öyle böyle on altı yaşına kadar gelebilmiştim. O zamanda ikinci darbe gelmişti.
Aileden dışlanmak... Hayat, kız kardeşim, canım dediğim insan beni ablası olarak görmediğini yüzüme haykırmıştı. Peki, ben? Ben kime soracaktım, beni neden bıraktınız diye?
Hayatım yalanlar üzerine kuruluydu ve hepsi yavaşça gün yüzüne çıkıyordu. Benimde elim kolum bağlanmıştı, ne yapabilirdim ki?
Bütün yaşamım yıkılırken tek yapabildiğim; kenara çekilip izlemek oldu.
On sekiz yaşında ise hayatım en zor dönemine girdi.
En soğuk ve en şiddetli kışı yaşıyordum ben içimde. Kara kışı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Fiksi RemajaYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.