Dokuzuncu Bölüm

4K 323 12
                                    

Bölümleri kontrol edemiyorum, o sebeple yazım yanlışlarım, hatalarım olursa affola. Umarım beğenirsiniz. Ve ithaf isteyenler belirtirse sevinirim ^^

Bölüm Şarkıları; Red - Pieces 

One Republic ft. Sara Bareilles - Come Home

Yağmurdan sonra gelen toprak kokusu burnuma doluyordu. Yüzümde gezinen yumuşak bir şey vardı fakat göz kapaklarıma binlerce ton ağırlık yüklenmiş gibiydi. Sanki gözlerimi aralamak imkansızdı! Başımı yasladığım yer her ne kadar sert olsa da içimi huzurla dolduruyordu. Güneş ışığının zayıf parlaklığı yüzüme düştüğünde kendime gelebildim. Göz kapaklarımı aralarken ilk dikkatimi çeken şey; suratımdan biraz uzak olan iki eldi. Feza, sırf güneş ışınlarından beni korumak için elleri havada bekliyordu. Kalbime sımsıcak bir duygu akarken bakışlarımı kesişti. Hemen ellerini indirerek gözlerini ileriye çevirdi. 

‘‘Ne kadar uykucusun!’’

‘‘Ne zamandır uyuyorum?’’ diyerek başımı onun dizinden kaldırdım. En son omzuna kafamı koyduğumu hatırlıyordum. Demek ki rahat etmeyeceğimi düşünerek beni dizine yatırmıştı. Öğlen uykusuna yattığımda ağzımda iğrenç tat, gözlerimde ise ağrı olurdu. Şimdi de aynen öyleydi. ‘‘Sanırım iki saat falan oldu.’’

‘‘Ne?!’’

Endişeyle paldır küldür doğruldum. Annem Hayat’la ne yapmıştı ki? Sarsak adımlarla hastaneye ilerlerken onun varlığını hemen ardımda hissediyordum. Kapıdan girmeden hemen önce ‘‘Hazan..’’ diye seslendi. Adımlarımı durdursam da ona dönecek cesareti bulamadım kendimde.

Utanıyordum.

‘‘Yalnız değilsin. Burada bekleyeceğim, gelsen de gelmesen de.’’

Feza, ne zaman tek başıma kalsam aynı şeyi söylüyordu.

Yalnız değilsin.

Onu düşünmemeyi deneyerek hasta kabul kısmına doğru yürüdüm.

‘‘Hayat Kayar?’’ diye sorduğumda bilgisayar başındaki kadın, bir kaç tuşa bastı. Ardından bakışlarını bana çevirerek ‘‘Gözlem odasından çıkarılıp ağrı polikliniğine yatırılmış.’’

Başımı onaylarcasına sallarken elim telefonuma gitti. Annemin numarasını tuşlasam da henüz onunla konuşmaya cesaretim yoktu. Babamın haberinin olmadığını tahmin edebiliyordum. Elimdeki telefon, boş bakışlarımı etrafta gezdirirken kalakalmıştım. En sonunda tekrar bilgisayar başında işini ciddiyetle yapan kadına döndüm.

‘‘Ağrı polikliniği nerede acaba?’’

‘‘Üçüncü kat.’’

Bakışlarını bana çevirme gereği bile görmemiş, parmakları tuşları hızla gezerken cevaplamıştı sorumu. Endişeyle merdivenlere yöneldim. Meraktan ölebilirdim, Hayat’a neler oluyordu? Elimden geldiğince seri olmayı denesem de basamaklarda nefesim tıkanmıştı, tırabzanlardan tutunarak ikişer üçerli atladım her basamağı. Nihayet üçüncü kata geldiğimde koridorun sonundaki hemşirelere yöneldim.

 Zihnim durduğundan olsa gerek oda numarasını sormamıştım. Bilgisayar başındaki, çerçeveli gözlüklü, özenli topuzu ve beyaz kıyafeti içinde oturan hemşireye kaydı bakışlarım. ‘‘Hayat Kayar’ın oda numarası hangisi?’’ derken sesimdeki acelecilik yüzünden kaşları çatıldı. ‘‘Lütfen sesini alçaltın.’’ diye uyarıda bulunduğunda önümdeki masanın kenarını kavradım.

Parmaklarım ritmik hareketlerle masaya çarparken çıkan ses beni daha fazla germişti. Başını kaldıran hemşire ifadesiz yüzüyle beni süzdü.

Kayıp Hayatlar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin