Yirmi Beşinci Bölüm

2.6K 236 20
                                    

Bölümün kısa olduğunu biliyorum. Bu sebeple diğer bölümü uzun yazıp en kısa zamanda atacağım. Yirmi Altıncı Bölüm finalden önceki son bölümümüz olacak. 

Hikayemi eleştirebilirsiniz ama kurguma şahsıma herhangi bir hakareti hoş görmeyeceğim...

Umarım beğenirsiniz. 

Hastanenin karşısındaki aralıklı ağaçlara bakan bankta oturuyordum. Yanımdaki Hayat, ardı ardına akan gözyaşlarını silerken tek elimde sırtını sıvazlıyor ve sabırla sakinleşmesini bekliyordum. Çisil, Ufuk ve sevgilim bize mahremiyet tanımak adına hastaneye girip hemşirelere haber vereceklerini söylemişlerdi. Ailemin de Hayat'ın bulunduğundan haberi vardı.

Bir şeyler söylemek için dudaklarını aralıyor fakat sonra vazgeçiyordu.

Onun bana güvenebilmesi için ilk adımı attım. Uzandım ve titreyen ellerini sımsıkı kavradım. ''Hayat...'' diye mırıldandım çaresizce. ''...Ben senin ablanım. Hep öyleydim. Üvey kardeş olmamız hiçbir şeyi değiştirmez. Hatalarını düzeltmene yardım edeceğim.''

''Borcum var.'' dediğinde irkildim. Onun küçücük hareketim karşısında gevşemiş olması gülümsememi sağlamıştı. O belki de yıllarca bir adım atmamı beklemişti, ben ise bunu zerre düşünmeden kendi köşeme çekilmiştim. ''Ne borcu?'' diye sorarken omuzlarım gevşemişti. Abartılacak bir olay yoktu.

''Arkadaş ortamında tanışmıştık. Ondan borç almaya başladım. Sigara, kıyafet falan derken beş yüz lira olana dek durmadım. Şimdi ise beni tehdit ediyor.''

''Emin misin?'' dediğimde başını onaylarcasına salladı. Anında gevşemiştim, çünkü daha korkunç ve ciddi bir şey bekliyordum. Hayat'ı omuzlarından çekerek sarıldım. Normal abla-kardeş ilişkisin de minik adımdı fakat bunun için senelerce birbirimizi beklediğimiz hesaba katılırsa bizim için adımımız dev niteliğindeydi.

''Halledeceğim.'' dedim kendi kendimi inandırmaya çalışarak. ''Bir yolunu bulacağım.''

Feza yanımıza ulaşana kadar öylece oturduk. Kollarımı sımsıkı sarmıştım ve yaşadığımız duygusal anın tadını sonuna kadar çıkarıyordum. Hayat bana karşı ördüğü duvarı yıkıyordu, ben ise korkularımla yüzleşebileceğimi fark etmiştim. Bakışlarımı Feza'ya çevirdiğimde yüzündeki keder dolu ifadeli ile donup kaldım.

Bir şeyler olmuştu. Gözlerindeki boşluktan, hareketlerindeki çekingenlikten belliydi. Kardeşim bunu hissetmişçesine ayaklandı. ''Ben odama çıkıyorum. Zaten taburcu da olacağım. Sende eve git.'' diyerek gülümsemeye çalıştı. Elaya çalan gözlerinin altındaki morluğa, çökmüş omuzlarına, cansızlaşan sarı saçlarına bakarken önceki Hayat'tan onlarca farkı olduğunu algılayabilmiştim.

Kardeşim küçük adımlarla hastanenin girişine ilerlerken seslendim.

''Yabancılarla görüşme! Ayrıca odandan da haber vermeden çıkma.''

Sağ elini belli belirsiz havaya kaldırarak umursamazca ilerlemeye devam etti. Ne kadar şımarık davranırsa davransın bir şekilde şu anki halimize sevindiğini hissedebiliyordum. Bakışlarım Feza'ya kaydığında acının habercisi olan parıltılı gözlerde buldum kendimi. Aramızdaki mesafeyi kapatarak sıcacık ellerini kavradım.

''Sorun ne?'' diye sorarken sesimdeki yumuşak tonu korumaya dikkat ettim. Ağlayacak gibi durması yüreğimdeki bir noktayı baskılıyordu. Dayanamıyormuş gibi başını eğdi ve alnını sol omzuma yasladı. Çok rahatsız bir pozisyonda olmasına rağmen hiç hareket etmeden öylece kalakaldı.

''Feza?'' derken endişelenmiştim. ''Bunu bugün söylememeliydim ama pişmanlıktan kavruluyorum, Hazan.''

Hissetmiştim. Yüreğimi paramparça edecek kelimeler can bulacaktı sevdiğim kişinin dudaklarında. Bile bile acıtacak canımı. Yaşananlar yetmezmiş gibi bir de o ekleyecekti kalbimdeki yaralara kendi adını. ''Yapma...'' diye fısıldadım tüm hislerimi kenara bırakıp. ''...Feza, yapma.''

Kayıp Hayatlar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin