Mehmet Hoca diğer derse gelmemişti, bende testle zaman öldürmüştüm. Nihayet öğle tatili zili çaldığında çantamı tek omzuma asarak üstümdeki hırkayı çekiştirdim. Hastaneye gidecektim, Hayat'ın durumunu öğrenmem gerekiyordu.
Tam sıramdan çıkarken ''Nereye?'' diye soran Feza önümü kesti.
Onun gözlerinin içine bakarak ''Hastaneye...'' dedim. ''Bende gelebilir miyim?'' diye sorması üzerine gülümsedim. Ondan hoşlanmaya başlamıştım, kendimi biliyordum. Davranışları beni daha çok çekiyor, onu görmeden duramayacak dereceye geldiğimi hissettiriyordu.
Parmaklarımla oynarken ''Sen bilirsin.'' diyebildim. Feza sırıtarak Ufuk'a döndü. ''Biz gidiyoruz, Ufuk. Sohbet ettiğin kızlardan birisiyle buluş.''
''Şu an hiç trip kaldıracak havamda değilim, bende gelebilir miyim?''
Feza'nın soru dolu gözleri üzerime kilitlenince yutkundum. Kalbim sıkışıyor, ne olduğunu anlayamadığım bir his midemden yukarı tırmanıyor, gözyaşlarım akmak için bahane arıyordu. Garipti. Sanırım insan yalnızlığa kolay alışıyordu fakat etrafında insanlar olunca tekrar o koyu karanlığa düşmeyi kaldıramıyordu.
''Sen bilirsin.'' diye tekrarladım sözlerimi. Sırtımdaki yükü birileri hafifletmişti sanki. Ufuk çantasını tek omzuna atıp hiç acele etmeden toparlanan Çisil'e döndü. ''Sende gelmek ister misin hastaneye?''
Çisil saçını hırkasının içinden çıkarırken gözleri üzerimizde gezindi. ''Toplu ziyaret falan mı?'' dedi yüzündeki hiçbir mimiği kullanmadan. ''Hayır,'' dedim titreyen sesimle. ''Kardeşim orada da...''
Kaşları alayla havalanırken dudakları acımasızca iki yana kıvrıldı. Bu gülüşü biliyordum. Hani filmlerde kızın çok önemli sırrını herkese yayan kötü karakterler vardır ya? İşte o gülüş, bu gülüştü. Bütün bedenimi ele geçiren titremeyle kasıldım.
''Evlatlık olduğunu sanıyordum.''
Donup kalmıştım. Yumruklarım istemsizce sıkılırken Çisil bakışlarını kaçırdı. Sınıftaki herkes durmuştu, zaman durmuştu, ben durmuştum. Gerçek yüzüme çarparken hiçbir şey yapamadım. Hayatımda ilk kez kararımı kendim vermiş, Çisil'e sırrımı bile isteye açmıştım.
Sonucunda ise yanılmıştım.
Çantamın sapını sıkıca kavrarken meraklı ve küçümseyici fısıltılar kulağıma çalındı. Birkaç kişi telefonunda mesajlar çekmeye başlamıştı. Sanırım asosyal kızın evlatlık olması yarın okulu sallayacaktı. Hayat'ın arkadaşları öğrenecekti, bizim sınıftan bahsetmek bile istemiyordum. Feza ve Ufuk tenis maçı izler gibi bir ona bir de bana baktılar.
Sanırım algılamada zorluk yaşayan tek insan değildim.
''Bunu neden yaptığını tahmin edebiliyorum.'' dedim sesimi geri kazanınca. Yutkunamıyordum, kocaman bir yumru boğazıma oturmuştu ve nefesimi kesiyordu. ''İnsanlar senin babanın katil olduğunu konuşuyorsa benimde evlatlık olduğumu bilmelilerdi. Sana yapılan haksızlık diye düşündün. Keşke beni gerçekten anlamış olsaydın, Çisil. İşte o zaman arkadaş olabilirdik.''
Yüzümü Feza ve Ufuk'a çevirdim.
''Gelmenizi istemiyorum. Daha açık olayım mı? Yalnız bırakın beni.''
Arkamı dönüp sınıfın kapısına ilerlediğimde kalbim ağrıyordu. Canım yanıyordu. Şimdiye kadar olan her şey gözümün önünden geçerken dayanamadım. Duvara sırtımı yaslayıp yere çöktüm. Sınıftan çıkmış olmanın verdiği rahatlıkla hıçkırdım. Ardından birilerinin duymasından korkar gibi iki elimi dudaklarımın üstüne kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Teen FictionYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.