Onuncu Bölüm

3.7K 285 6
                                    

Bölüm geciktiği için çok üzgünüm! Bir dahakine arayı açmamaya çalışacağım! Ve az Feza'lı bir bölüm olduğu için diğer bölümü uzun tutmayı deneyeceğim... Yorumlarınızı bekliyorum. Bölüm şarkıları;

The Avener - To Let Myself Go ft. Ane Brun

ve

Jess Glynne - Hold My Hand

Umarım beğenirsiniz!

Kahvaltıyı hazırlarken bir şarkı mırıldanıyordum, babamın uyanmasına beş dakika kaldığını bildiğimden rahattım. Aynı zamanda içimdeki heyecan kıpırtılarına dur diyemiyordum. Feza'nın dünkü davranışı aklımdan çıkmamış hatta rüyama bile girmişti! Nihayet masanın hazırlığı bittiğinde yatak odasına yöneldim. Kapıyı tıklatarak cevap gelmesini bekledim.

 Babam sessiz kalınca ise salona döndüm. Çantamı hazırlamış, okul kıyafetlerimi giymiştim.

Son kontrollerimi yapıp ayaküstü bir şeyler atıştırdım. Babam takımını giymiş, kravatını bağlarken masaya doğru yürüdü. Bakışları önünden bana çevrilirken Hayat'a benzeyen gözleri kısıldı. ''Sofraya otursana.'' diye mırıldanarak her zamanki köşesine kuruldu, gazetesini alıp onun önüne bıraktım.

''Benim çıkmam lazım, geç kaldım zaten...'' dedim öfkelenmemesi için kelimeleri özenle seçmeyi denerken. ''...Sen ye, baba. Bende okula gideyim.''

''Seni ben bırakırım. Otur!''

Sesindeki emir veren tonu sezdiğimden yavaşça sandalyemi geriye çektim. Bir umut Feza ile karşılaşır ve onunla birlikte yürürdük diye düşünüyordum. Sırf onunla okula gidebilmek için okul yolumu yirmi dakika uzattığımın farkındaydım. Bu duygu beni korkutsa da yaşamak istiyordum.

Feza'yı sevebilir veya ona bağlanabilirdim. O bana kendi babamın bile veremediğim bir duyguyu hissettirmişti.

Yanımda bana güvenen birinin varlığını...

Feza benim ne zaman ihtiyacım olsa ortaya çıkan süper kahramanımdı. İnsanları yangından kurtarmasına, şehri korumasına veyahut kötüleri hapse tıkmasına gerek yoktu. Yanımda oluyor, aklımı sorunlardan uzaklaştıyordu. Bana gereken de buydu.

Babam ''Kahvaltını didikleme.'' diye seslendiğinde kendime gelebildim. Suratıma yayılmış olan gülümsemeyi toparlamaya çalışırken sadece onaylayabildim. Çayımı üç yudumda bitirip sofrayı toplamak için ayağa kalktım.

''Annen sofrayı halledecekmiş, onunla konuştuk.''

Başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Kendince açıklamasını yapmıştı. Kapıya doğru ilerlediğimde sürekli erteleyip durduğum şeyi hatırladım. ''Baba...'' diye mırıldandım kalın hırkamı üzerime geçirirken. ''...Keman kursuna gitmek istiyorum.''

''Olmaz.''

Kesin ve net tek kelimelik cevabı konunun tekrar tekrar açılması engellemek içindi. Babamın dilinde 'olmaz' demek bir daha buna ihtimal bile vermemen gerektiğinin açıklamasıydı. ''Derslerine doğru düzgün çalışmıyorsun, bir de keman çalarsan iyice boşlarsın!''

Evden çıkıp arabaya gidene kadar ağzımı bile açmadım. Şoför koltuğunun yanına yerleşip çantamı arka tarafa attım. Telefonumu çıkarmış ve özellikle sol kulağıma kulaklık takmamıştım. Eğer seslenirse babama cevap verebileyim diye. Dışarıyı seyretmeye başladığımda ''Şimdi anlamıyorsun.'' diye söylendi babam. ''Fakat büyüdüğünde anlayacaksın.''

Sürekli söyledikleri şeylerdi bunlar.

Şu an anlayamazsın, küçüksün.

Hele bir anne ol da görürsün!

Kayıp Hayatlar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin