Ortada kesin bir problem olsaydı, canım yanmazdı. Eğer kardeşimin boğuştuğu sorunları bilseydim işte o zaman çözüm odaklı düşünebilirdim. Ne yazık ki bilinmezlik içinde kaybolmuş durumdaydım. Feza’nın söyledikleri zihnimde yankılanıyor, aklımı karıştırıyordu. Saat gece yarısını geçmiş olmasına rağmen uykuya dalamamıştım.
Bir hışımla eve girmiş olsam da Hayat’ın odasının kapısına kadar gidip geri dönmüştüm. O, yıllar önce benim yüzüme ablası olmadığımı haykırmıştı, ben ise onu yapayalnız bırakmıştım. İnkar etmemiş ve bundan pişman olmuştum. Gerçekten de aynen tarif ettiği gibi davranmış, onunla aramı düzeltmek için adım atmaktan kaçınmıştım.
Pişmanlık, yakıcı bir duyguydu. Öyle sinsiydi ki ne ara içime sızdığını anlayamamıştım. Kalın battaniyemi üzerimden atarken ayaklarımı sallandırdım yatağımın içinde. Karman çorman olmuştum. Mantığım ve hislerim savaş içindeydi, asla sonlanmayacak büyük bir kavga...
Pofuduk terliklerimi ayaklarıma geçirerek mutfağa doğru ilerledim. Sessiz olmaya özen gösteriyordum, evdeki herkes uyumuş olmalıydı. Tabii benim gibi düşüncelerini kemiren sorunları yoksa...
Mutfağın ışığını yakmamla olduğum yerde korkudan sıçramam bir oldu. Annem yumruğuna çenesini yaslamış, gözlerini tek noktaya sabitlemiş oturuyordu. Çığlık atmadığımdan içten içe kendimi tebrik ettim. Ardından masanın üzerindeki sürahiye uzandım. İşte o an, beni fark etti. Ayağa fırlayarak ‘‘Hazan!’’ dedi. Kızarmış gözlerini üzerimde gezdirirken dudaklarının iki yana kıvrılması için çabaladı fakat gülüşü öyle sahteydi ki hemen vazgeçti. ‘‘Uyku mu tutmadı?’’ diye sorarken bardağımın yarısını doldurmuştum. Sessizce başımla onayladım. Sormayacaktım, annemin anlatmasını bekliyordum.
‘‘Hayat... Sana bir şeyler anlattı mı?’’
Görmezden gelmeye çalıştığım o ince sızı yüreğimi esir alırken bu sefer onaylamayan bir hareketle yansıttım duygularımı. ‘‘Ne yapacağımı bilmiyorum.’’ dedi annem öfkeyle. ‘‘Ailemiz farklı yönlere dağılıyor ve ben bunu engelleyemiyorum.’’
‘‘Senin suçun değil, anne.’’
Dudaklarımdan ifadesizce dökülen kuru kelimelerle teselli vermiştim anneme. İçten değildi sözcüklerim. Hepimiz hatalıydık. Bir şekilde ne yapıyorsak kendimize yapıyorduk. ‘‘Kimsenin suçu değil.’’ derken dişlerimi yanağımın iç tarafına geçirmiştim. Yalandı. ‘‘Baban sizi seviyor.’’ dedi annem başını onaylar gibi sallayarak. Bunu beni inandırmak için mi yoksa kendi kendine mi söylüyordu, hiçbir fikrim yoktu.
‘‘Her şeyi sizin için yapıyor, Hazan. Bana inanmadığını biliyorum ama bunu kanıtlayacağım.’’
Suyu tek dikişte içerek annemin yanağını öptüm. Alelacele hareketlerimi mantığa sığdıramayan annem, soru dolu gözlerle seyrediyordu beni. ‘‘İyi uykular..’’ diyerek koşar adımlarla çıktım mutfaktan. Duymak, başka yalanlara inanmak istemiyordum. Hayatımın her zamanında beni ben yapan, geleceğimi şekillendiren gerçekler, sahte çıkıyordu! Ailem, arkadaşlarım hatta belki ismim bile koskoca bir yalandan ibaretti. Bunu kabullenmeyecektim, henüz hazır değildim.
Odama doğru ilerlerken Hayat’ın odasından yükselen sesle durdu adımlarım. İçimdeki meraka engel olamayarak oraya döndüm. Kapısını işaret parmağımın eklem kısmıyla tıklattım ve herhangi bir cevap bekledim. Tam vazgeçeceğim sırada odanın kapısı gıcırtıyla aralandı. ‘‘Hazan?’’ dedi kardeşim uykuyla mahmurlaşmış ses tonuyla. ‘‘Ne oluyor gece gece?’’
‘‘Ah, uyuyor muydun? Özür dilerim.’’
Arkamı döndüğümde kapının daha fazla aralandığını fark ettim gölgelerden. ‘‘Garip davranıyorsun, iyi misin?’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Ficção AdolescenteYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.