Çisil'in asıl yaşadıklarını merak eden var mı? Ondan da bahsetmeyi düşünüyorum ^^
Huzur... Yıllardır aradığım, bulunca ise arkamı dönüp kaçtığım bir şeydi. Saatlerdir düşünüyordum. Neden onu kaybetmek bu kadar acıtıyordu ki? Oturduğum bomboş çimenlik alan yüreğim gibiydi. Issız, kimsesiz... Üstümdekileri umursamadan yeşilliğe uzandım. Temiz hava ciğerlerimi rahatlatıyordu. Normal bir zamanda böceklerden korkardım fakat şu an düşünebildiğim şey; gökyüzünün güzelliğiydi.
Bulutları seyrederken kulaklığımı takmıştım. Müzik, yalnızlık ve gökyüzüyle birlikte iyiydim.
Aslında bu da bilinçaltıma söylediğim bir yalandı.
İyi değildim, iyi olmak zorundaydım.
Yıllardır hem kendimle, hem de ailemle uğraşmıştım. Artık mutluluğu bulmalıydım. Huzura kavuştuğum anlar uzak olmamalıydı. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatmıştım ki birinin elini omzumda hissettim. Korkuyla olduğum yerde sıçrarken bakışlarımı üstüme düşen gölgenin sahibine çevirdim.
Mehmet Hoca'ydı.
''Burada ne yapıyorsun, Hazan?''
Kulaklığım düşmüştü, umursamadım. ''Uzanıyorum.'' deyiverdim. Mehmet Hoca, tek elini sol omzuma koyarak yanıma oturdu. Ayaklarını ileri uzatıp sırtını dikleştirdi. Gözlerini yukarı çevirdiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamayı deniyordum.
''Yıldızları bilir misin?''
Öyle özel bir ilgim yoktu.
''Büyükayı falan mı diyorsunuz?'' dedim doğru hatırlayıp hatırlamadığımdan emin olamayarak. ''Evet! Onlardan bahsediyorum, takımyıldızlarından.''
''Tam bildiğim söylenemez. Sadece isimleri...''
Anlarcasına başını aşağı yukarı salladı. ''Algı ne demektir?'' dediğinde ise gözlerimi devirdim. ''Bunları neden soruyorsunuz hocam?'' dedim bıkkınca. Hiçbir şey anlamamıştım ve kafam da karışmıştı. Daha fazla tahammül edebileceğimi sanmıyordum. ''Benden sıkıldın değil mi? Şu an gitmemi istiyorsun.''
Hiçbir şey söylememeyi daha uygun buldum.
İkinci kez tekrarladı sorusunu.
''Algı ne demektir, Hazan?''
''İdrak etmektir.'' diyerek baştan savma, kısa bir cevap verdim. ''Büyük ayıyı şimdiye kadar her milletin farklı algıladığını biliyor muydun? Çoğu insan başka şeylere benzetmiş. İnsanlar böyledir, Hazan. Bazen gördükleri şeyler değişir. Ben şu buluta bakınca denizkızı görebilirim, sen ise ördek. Sözlerimiz de aynı. Son bir sorum var. Oğulları kendinden önce ölen kralın hikâyesini biliyor musun?''
''Hayır.''
''Peki. Bunu anlatacağım ve köfteleri yemek için piknik alanına gideceğiz. İki kişi rüyaları tabir etmekte ustaymış. Padişah onları huzuruna çağırmış. Rüyasını anlatmış ve çevirmelerini istemiş. Bir tanesi 'Oğullarınız sizden önce ölecek' demiş. Padişah onu idam ettirtmiş. Diğeri ise dinledikten sonra düşünmüş. 'Oğullarınız mutluluğunu görebilecek kadar çok yaşayacaksınız' demiş. Oysa ikisi de aynı şeyi söylemiş, neden birisi altınlara boğulurken diğeri ölmüş Hazan?''
Ben hala düşünüyorken Mehmet Hoca ayağa kalkmıştı bile.
''Bazen sevdiklerimi yanlış anlayabiliriz, dışarıdan çok üzgün bir havan vardı. Gelip konuşayım istedim. Sanırım sende birilerini yanlış anladın. Yoksa yanında mutlaka arkadaşın olurdu, değil mi?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Ficção AdolescenteYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.