Bölüm şarkımız;
Don't Deserve You - Plump
Bütün bölümü yazarken dinledim dersem yalan olmaz... Çok müthiş bir parça, bir nebze bölümümüze de uygundur... Umarım beğenirsiniz...
Lise sonuncu sınıf olmak benzersiz bir duyguydu. Büyüdüğümü kabulleniyordum, oysa içimdeki çocuk yarım kalmıştı. Küçüklüğümü her düşündüğümde zar zor nefes alabiliyordum. Ben öz iken üvey damgası vurulmuş yaralı biriydim.
Etrafımdaki insanların tek yaptığı, canımı yakmaya devam etmekti. Ben, beni ardı ardına üzen biyolojik annemle görüşecektim.
Bugün cumartesiydi.
Normalde en mutlu günüm olurdu fakat biraz kötü hissediyordum. Spor ayakkabılarımı giyerken aynada kendimi son kez kontrol ettim. Omzuma ulaşmayan saçlarımı düzleştirmiştim. Üstümdeki beyaz tişörtün yarasa kolları ve lacivert renkli dantelleri vardı. Altımda ise yüksek bel lacivert pantolonum... Saçımdaki mor kısma inat, yine lacivert-beyaz bandana takmıştım. Önüme düşmüş olan saçlarımı parmaklarımla tarayarak tamamlandığımı hatırlattım kendime.
''Hazan...'' diyen üvey annem aynadaki yansımadan gördüğüm kadarıyla arkamda dikiliyordu. Onu görünce bile kalbimdeki sızı artıyordu. ''...Ben ilk öğrendiğim zaman bilinçsizce hareket ettim. Özür dilerim.''
Anında gözlerim dolmaya başlayınca bakışlarımı tavana çevirdim. Ağlamamalıydım. Uzun zamandır yaptığım tek şey; ağlamaktı zaten.
''Acı çekiyordun. Sadece üzülen ben değildim, sende sarsılmıştın. Asıl o anlarda yanında olmalıydım ama ben...''
Sözünü bitirememişti. Parmakları boğazını kavradı. Gözlerinden yuvarlanan iri damlalar çenesine kadar kayıyor, oradan da boynuna ilerliyordu.
Annemin gözlerimin önünde böyle ağlaması, tarif edilemez bir acıydı.
Şu an hiçbir şey yapamıyordum. Ona sarılamıyordum, omzumu sıvazlayıp yanında olduğumu gösteremiyordum, çünkü cesaretimi kaybetmiştim. Annem yaptıklarıyla öz olmayan kızını kaybetmişti. Hala aynadan yansımasını seyrediyordum. Sol eliyle yüzünü kapatıp hıçkırıklarla sarsılan omuzlarını ortaya çıkardı.
Ağlamamak için verdiğim söz, tam da o an yerle bir oldu.
Gözümden akan yaşların ılık hissi, çeneme kadar devam etti.
''...Anne...''
Dudaklarımdan bin bir zorlukla dökülen kelime irkilmeme sebep olmuştu. Ne kadar zamandır sesli söylemiyordum bu kelimeyi? Beni duyar duymaz daha kötüleşti. Bacakları tutmuyormuş gibi yere yığıldı. Halimi umursamadan dönüp onun yanına diz çöktüm. Sağ elini sıkıca kavrayarak yüzüne baktım.
''Özür dilerim...''
Ondan duyduğum her kelime yüreğimdeki sızıyı artıyordu. Ben herkesi anlamaya, hak vermeye, davranışlarını çözümlemeye çalışıyordum.
Annemde bu zamana kadar ilgi görememiş, babamın hep eski nişanlısına olan sevgisine özenmişti. Beni öğrenince hissettiği nefretin sebebi o olmalıydı. Yine de sessizce kabullenemiyordum.
Kimin çocuğu olursam olayım, yanımda olmuştu. Hastalandığımda başımda beklemişti, ailemizde beni seven yegâne kişiymiş gibi gözükmüştü.
Babamdan gelen darbe de yıkılmamıştım çünkü zaten onun soğukluğuna alışkındım. Ama güvendiğim taraf sırtıma bıçağı sapladığında toparlanamamıştım. Her gün gördüğüm gülümseyen yüz solmuştu, evde beni mutlu edebilen tek insan umursamaz olup çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Teen FictionYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.