Yirmi Altıncı Bölüm

2.8K 238 16
                                    

''Çünkü ayrılık da sevdaya dâhil

Çünkü ayrılanlar hala sevgili

Hiçbir anı tek başına yaşayamazlar,

Her an ötekisiyle birlikte

Her şey onunla ilgili...''

Bunlar aşkımızın simgesi olan Atilla İlhan'ın dizeleriydi. Feza'nın toprak kokulu vedasının ardından kendimi odama kapatmıştım. Elimde sarı yapraklı özel defterim, parmaklarımın arasında dönüp duran mavi renkli kalemim ve yalnızlığımla kalakalmıştım dört duvar içinde. Aklımdaki düşünceler şekillense, yüreğimde biriktirdiğim her şey kâğıda dökülse diye bekliyordum.

Onun vedasını anlatmaya yetecek bir sözcük yoktu Türkçe lügatinde.

Odamın kapısı hafifçe tıklatıldığında başımı krem renkli duvara dayamıştım, bacaklarımı karnıma doğru çekip oturur pozisyonda düşünmeye devam ediyordum. Gözlerimi aralayarak kimin geldiğini kontrol ettim. Hayat'ın sarıya çalan ve dümdüz duran biçimli saçları kapının pervazına çarpıyordu, başı sağa doğru eğimle duruyordu, yüzünde çekingen bir ifade hâkimdi, elaya dönmüş iri gözlerini de üzerime kilitlemişti.

''Konuşabilir miyiz?''

Dudaklarımı aralayıp tek kelime edecek mecalim yoktu, o yüzden belli belirsiz salladım başımı. Gözlerim yeniden kapanırken aklımda dönüp duran cümle canımı yakıyordu. 'Seni hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.' demişti bana. En büyük kırgınlığım olduğunu hiç bilmeden.

Yaşamın ta kendisine öfkeli, beceriksiz bir çocuktum Feza'dan önce. Şimdi ise parçalarını toparlamaya çalışan, kırıp döktüklerini temizleyen birisi oluvermiştim. Feza beni hem büyütmüş, hem de içimdeki çocuğu en derinlerimdeki gizli mahzenime kilitlememi sağlamıştı. Geçmişimin üstüne sünger çekmem ve çektiğim cefaları unutmam gerekiyordu. Ne yazık ki ardımdan o olduğu sürece hiçbir kitabı kapatamaz, aklımdan silip atamazdım. Bunu hem kendime hem de aşkıma yapamazdım!

''Feza'dan duydum, gidiyormuş.''

Titreyen parmaklarımın arasında eğrelti biçimde duran kalemi, sonbahar renkleriyle donatılmış defter yaprağına bıraktım. Gözümden akan yaşlar yüzümü ıslatır, güçsüzlüğümü yeniden ortaya sererken ''Evet...'' dedim. Sanki acı çeken ben değilmişim gibi devam ettim. ''...Gidiyor ve hiç kimseyi umursamıyor.''

''Geri dönmeye çalışacağını söyledi.'' diyen kardeşimin soğuk ellerini tenimde hissettim. Hayat gözyaşlarımı siliyordu. Kirpiklerimdeki yumuşak dokunuşla irkildim. Koyu kahverengi gözlerim irice açılırken kardeşimin suratına peyda olan buruk tebessüme bakakaldım. ''Bunu çok önceden yapmalıydık.'' dedi ince dudaklarını kıpırdatarak. ''Yaralarımız kanıyorken, çocukken silmeliydik birbirimizin gözyaşlarını. Kanayan yer kalbimizin en derinindeyken veya üstüne yara bandı kapatamayacağımız kadar dipteki bir acı için değil. ''

''İkimizde hatalıydık.'' dedim yüzümdeki ifadeyi hiç değiştiremeden. ''Kardeşler sırtlarını birbirlerine dayarlar. Biz hep başka omuz aradık.''

Yaşam başlı başına sırdan ibaretti. Sanki sevdiğimiz bir insanı alıyor ama peşinden teselli edercesine başka birisini kazandırıyordu. Ben umudumu canlı tutan tek insanı kaybediyorken, şu an aramızdaki duvarları yok ettiğimiz kardeşimi yanımda buluvermiştim.

''Anneni affetmek zordur belki. Yine de dener misin abla?''

Biyolojik annemden bahsettiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Avuç içlerimle yüzümü sertçe ovuşturdum. Aniden bakışlarım tenimdeki belli belirsiz çizgilere kaydı. Çok yakınlarda bulunan hatıramızı anımsadım istemsizce.

Kayıp Hayatlar SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin