Kahvaltı dahi etmeden hatta kimseye görünmeden sızmıştım evden. Üstümde Feza'nın verdiği hırka ile mutlu mesut inmiştim bahçeye. Bugün sınav olup olmadığını bile bilmiyordum ki bu kadar umursamazlık bana fazlaydı. Çantamın iki kenarını çekiştirerek sırtımı duvara dayadım. İşlemler için hastaneye uğramam gerekir miydi?
Hayat, benim kardeşimdi.
Annem onun kızı olduğumu kabullenmese bile o iliği verecektim!
''Günaydın...''
Biraz temkinle yaklaşan Feza'ya gülümsemeyi denedim. Yapamıyordum, biliyordum ki çok zor olacaktı. Hayatım iyice karışmıştı!
''Günaydın'' diyerek karşılık verdim. İşaret parmağını göstererek beklememi belirtti. Ardından çantasını tek kolundan çıkararak önüne çekti. İçini karıştırırken bende kollarımı göğsümde kavuşturmuştum. En sonunda bir şey çıkardı ve ışık hızıyla arkasına götürdü. Kahverengi olduğuna yemin edebilirdim. Görmeyi denedim.
''O ne?''
''Dalga geçmeyeceğine söz ver.''
İstemsizce iki dudağım yukarı kıvrıldı. ''Bilemiyorum, önce görmem lazım.'' Oflayarak başını sağa yatırdı. Ardından parmakları arasında sımsıkı tuttuğu oyuncak ayıyı bana uzattı. Kıkırdamaya başladığım ''Biliyordum...'' diyerek omuz silkti. Onun avuçlarının arasından çekil aldım minik ayıcığı.
''Bununla falan mı uyuyorsun yoksa?''
''Hayır ama ağlarken ona sarılıyorum.'' dedi abartıyla gözlerini devirerek. Alay ettiğini anlayacak kadar kendimdeydim. Gözlerim ayının üzerinde gezindi. Sağ kulağında toz pembe bir fiyonk vardı. Kıyafeti başındaki fiyonkla aynı renkteydi. İki kolu arasında ise koyu renk kottan yapılmış bir kalp taşıyordu. Kalbin içinde 'I Love You!' yazıyordu.
Yine de bu normal bir oyuncak ayı değildi.
Çünkü elbisesinin sol kısmında çapraz biçimde yapıştırılmış iki yara bandı vardı. Tam kalbinin üstüne denk gelen o bölümde!
Feza ciddiydi. Benim yaralarımı sarmaya çalışıyordu, onu itmemin hiçbir anlamı yoktu! Parmaklarım yara bantlarının üzerinde gezindi. Bir an sonra nefesinin suratıma çarptığını hissettim.
''Bu ayıcığın kalbi de kırıkmış. Biraz beceriksizimdir ve ilk denemem olduğundan başarısızlıkla sonuçlandı sanırım.'' diye mırıldandı tüm samimiyetiyle. ''Hayır!'' dedim hemen başımı iki yana sallayarak. ''Gördüğüm en başarılı yara sarma operasyonu!''
Gülüştük.
Kelimelerin tükendiği yerdeydik. Yaptığı hareket öyle sevimliydi ki ellerimi kontrol edemiyordum. Az sonra yanaklarını sıkarak kollarımı boynuna dolayabilirdim! Yan yana sessizce yürümeye başladığımızda küçük ayıcığı göğsüme bastırdım. Belki de hayatımı düzene sokan kişi; Feza olurdu.
''Eğer...'' diye başladım cümleye fakat devamı gelmedi. Pat diye açıklama da bulunan insanlardan da değildim. Seslice yutkunurken tekrar dudaklarımı araladım. Söyleyecektim, bende onun yaralarını bilmek istiyordum. ''...Konuşmak istediğin bir an olursa çekinmeden arayabilirsin.''
Sözcükler ağzımdan ben izin vermeden dökülmüştü. O an aramıza duvar örüyormuş gibi hissettirmişti. Sanki ben açıklama yapmasam bile Feza arardı. ''Yani...'' diyerek toparlamaya çalıştım hemen. ''...Gece veya okuldayken de dinleyebilirim seni. Bunu söylemek istemiştim.''
Telaşlı halime sırıttıktan sonra telefonuna gelen mesajı açtı. Sanırım bana anlatmak istemediği şeyler vardı. Çünkü suskunluğunun başka açıklaması olamazdı. Tam dümdüz yürüyorduk ki köşeden Ufuk döndü. Onu görür görmez yüreğimde ince bir sızı hissettim. Nedensizce bana Çisil'i hatırlatmıştı. Herkesin içinde evlatlık olduğumu yüzüme vuran, ilk ve güvendiğim tek arkadaşım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hayatlar Senfonisi
Dla nastolatkówYalanlar üzerine kurulan hayatlar; ne kadar çok yalan varsa o kadar çabuk yıkılır.