Merhaba;
Yeni hikayemiz başlasın bakalım. Yorumlarınızı ve yıldızlarınızı beklerim. Şimdiden teşekkürler
Bugün elime kağıt kalem almamın sebebi bana sorulan ve aslında hiç cevap vermek zorunda olmadığım bir soru. Doğaçlama konuşmaların insanı olsam da bu soruya aklıma ilk gelen, işime en çok yarayacak ya da beni zahmete sokmayacak bir yanıt vermek istemiyorum. Sorunun sahibi doğru ya da yanlış kalp kırmayan bir yanıtı hak ediyor. Belki daha önce bu soruyu soran biri olsaydı cevap vermeyi bu kadar çok istemezdim ama soran olmadı. O yüzden ben bu soruya cevap vereceğim.
Türkiye'den ayrılıp dört yıl boyunca gezerken geldiğim yer ya da arkada kalanlar hakkında düşünmek istemedim. Ben düşünmek istemediğim şeyleri aklımdan kolayca uzaklaştırabilmemle tanınırım hiç kimse tarafından. Dünyada beni tanıyan gerçekten tanıyan kimse yok. Tanıdığını sanan son kişi dört yılın ardından sonunda doğru yere bakıp beni buldu. Ve karşıma geçip sesinde garip, muhtaç, beni bir cevap vermeye mecbur bırakan sesiyle dedi ki "Beni neden sevmedin?"
Ona verebilecek onlarca cevabım vardı. Mesela ona seninle tanıştığımda zaten başkasını seviyordum diyebilirdim, benim sevme yeteneklerim yok diyebilirdim, tipim değilsin diyebilirdim. Ama demedim. Onun yerine sessiz kaldım. Karşısında öylece durdum. Sadece gözlerinin içine baktım. Delirmiş gibi sürekli o soruyu sormasına izin verdim. Sonra arkasını dönüp gitmesini izledim. Bir daha onu görmek istemiyorsam ki istemiyordum yaşadığımız ufak drama yeterli olacaktı. Oysa soru günlerce kafamda çınladı durdu.
Yeni bir kimlikle Girit'e geçmeyi düşünmem gerekirken onu neden sevmediğim sorusuna verilebilecek cevapları düşündüm. İşte kağıdı kalemi elime almam tam bu ana denk geliyor. Bütün muhtemel cevapları yazıp içlerinden birini seçersem belki bir dahaki sefere bana sanki birini öldürmüşüm gibi bakmaz. Ama nereden başlasam acaba sahi ben onu neden sevmedim? Yaptığı onca şeyden sonra nasıl oldu da sevemedim?
Sevmek çok hassas bir konu. Çoğu insan için bir şeyleri sevmek o kadar kolay ki imrenmeden edemiyorum. Ama ben çocukken bile herkes gibi değildim. Ne bebeklerime başka çocuklar gibi bağlandım, ne elbiselerime, ne arkadaşlarıma. Gerçi pek arkadaşım da yoktu.
Çocukların arkadaş sahibi olması için annelerinin arkadaş sahibi olması gerekiyor. Ben bunu büyüdüğüm zaman anladım. Çocukken herkesin hayatı benimki gibi sanıyordum. Herkesin babası bazen eve gelmiyor, herkesin annesi bazen gizlice, bazen açık açık ağlıyor sanıyordum. Ama öyle değilmiş. Ben bunu anladığımda sanırım 10 yaşına gelmiştim. İnsanların birbirini sevdiğini, hemde ağlatmadan sevdiğini epey geç öğrendim.
Benim babam ticaretle uğraşırdı. Öyle herkes gibi değil. O çok özel, nadir bulunan ve satış yasak olan maddeleri bulur, onları kaçak yollarla getirir ve Türkiye üzerinden dünyanın dört bir tarafına satardı. Sattıkları içinde en sevdikleri uyuşturuculardı. En çok kar getiren onlarmış. Böyle şeylerin ticretini yapmak tek başına çok mümkün değildir. Neyseki babamın tam altı kardeşi varmış bir zamanlar. Ben amcalarımı hiç görmedim. Halalarımda beni görmek istemediler. Annem ve babam Mardinlidir ama ben Mardin'i de hiç görmedim. Gerçi ben okula başlayana kadar bahçenin dışını bile bir sefer gördüm.
Babam kardeşleriyle birlikte Suriye üzerinden kaçakçılık yapıyordu. En büyükleri olduğu için değil ama en akıllı ve en cesurları o olduğu için işin başına babam geçmişti. Ben babamın bunu büyük bir fedakarlıkla yapmadığını biliyorum. O söylediği için değil. Anlattıklarının satır aralarına sakladığı hırsı görebildiğim için biliyorum. Onunkilere eş gözlerimde bazen aynı hırsları gördüğüm için biliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Savaşım (TAMAMLANDI)
Romance"Niye bakıyorsun öyle? Güzel buldun galiba. Aldanma sakın. Benim dışım içimdeki çirkefi kapatmak için böyle." Alaycı bir gülüşü yerleşti yüzüne. "Yaa öylemi diyorsun?" Ben ona daha gerçekçi bir gülümseme gönderdim. Başımı salladım hevesle. Vücut d...