Merhaba;
Bayramın üçüncü gününe hepiniz hoşgeldiniz :)
Her zaman olduğu gibi oylarınıza, yorumlarınıza ve eleştirilerinize talibim.
İyi okumalar
Dün gece kabus gördüm. Sorduğu soruyla artık paslanmış, unutulmuş bütün kabuslarımı geri getirdi. Ama ona kızmıyorum. Şapkamı önüme alıp düşündüğümde hayatımın o zamana kadar en mutlu anlarını onunla yaşadığımı hatırlıyorum. Belki onun düşündüğü şekilde değil ama mutluydum. Bazen sebebi oldu mutluluğumun. Galiba mutluluk elle tutulmasa bile gözle görülebilen bir şey. O da görmüş olmalı mutlu olduğumu.
Benim için her şey iş anlaşmasıydı. Hem de en başından en sonuna kadar. Belki sona doğru bir yerlerde işin rengi değişmeye başladı ya da başlayacaktı ama izin vermedim. Plana sadık kalmak istedim. Ben planımı uygulamaya koyarken onu boş yere seçmedim. Uzlaşılabilir, kolay manüple edilebilir birine ihtiyacım vardı. Ama onu tanıdıkça fikrimin değiştiği zamanlar oldu. Belki çok yakından baktığımdandır. Emin olamıyorum.
Benim bir planım vardı. Hemde öyle ufak bir plan değil. Yıllar boyunca ince ince düşündüğüm harekete geçeceğim anı toprak altında bir böcek gibi beklediğim harika bir plandı. Onu oluşturmak için benimle birlikte kafa patlatan, fedakarlıklar yapan, kendini tehlikeye atan insanlar oldu. Hayatını kaybeden bile oldu. O yüzden plana sadık kalmak çok önemliydi benim için ama o tahmin edilemeyen davranışlarıyla beni zor durumda bırakıyor, bazı olayların daha erken yaşanmasına sebep oluyordu.
O... nasıl söylemek lazım... Biraz anasının oğluydu. Biraz değil çok. Annesine aşırı derecede bağlıydı. Bu bana önce çok komik geldi. Çünkü çok sert, çatık kaşlı, kadınlara kıymet vermediğini her hareketiyle belli eden bir adamın annesine bu kadar bağlı olması beni güldürüyordu. Mekanlarında asan kesen, sert patron eve gittiğinde annesinin sulu öpücüklerinden, saçlarını karıştırmasından ve evlen baskısından kurtulamıyordu.
Nevin hanımın üç çocugu vardı. Üç oğul. İçlerinde en küçükleri benim kocamdı. Diğerleri geçmişte ne yaşamış olursa olsundan o gün babalarının sözünden çıkmıyorlardı ama Yener ayrık otu gibi olabildiğince dışarda kalıyordu. Ben, onun artık kaçamayacağı bir görevdim. Annesi babasıyla yaptığı tartışmalara dayanabilse belki o da benimle evlenmek istemezdi ama Nevin hanımın üzgün bakışları, ağlamaya hazır gözleri onu bana ittti.
Sadece o da değil. Ben ona bir vaadle gelmiştim. Babasına, babama ve herkese kazık atabilirdik. Bu da hoşuna gitti. Ofisime gelip anlaşmayı imzaladığı günden sonra aramızda altında gerçekler yatan şakalarla örülmüş bir ilişki başladı. Şirketin ofis binasını seçer gibi ev seçtim. O kendi evinin dekorasyonunu yapan mimarı getirip işleri başlattı. Sahte bir evlilik yapıyorduk ama alyansların, tek taşın parasını paylaşalım teklifimi reddetti. Bana onu çok çok evli gösterecek bir alyans seçmemi bile söyledi. Çünkü evli erkekler kadınların ilgisini daha çok çekiyormuş. Buna ikimizde gülmüştük. İlgi çekmek için yüzüğe ihtiyacı yoktu ama alyansını hiç çıkarmadı parmağından. Yüzük takmış takmamış benim umrumda bile değildi.
Bebek'teki evimizde istediği odayı seçmesi ki deniz manzaralı olanı istemişti, oyun odası kurması, eşyaların tamamını mimarın seçmesi bunların hiçbiri umrumda olmadı. O da sadece beni zorlamak için kendisi nasıl isterse öyle bir dizayn ortaya koymalarını söyleyip durdu. Onu tanımlarken en güzel uyan kelime çocuk gibi. Tıpkı bir çocuk gibi inat etti her şeyin onun istediği gibi olmasına ama sonunda geniş, ferah aydınlık bir salonumuz, ada tezgahlı bahçeye açılan bir mutfağımız oldu. Bayıldığı koyu tonlarını sadece kendi yatak odasında kullanmıştı. Kavga etmeyince tadı olmadığı için uzlaşmayı seçiyormuş. Uzlaştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Savaşım (TAMAMLANDI)
Lãng mạn"Niye bakıyorsun öyle? Güzel buldun galiba. Aldanma sakın. Benim dışım içimdeki çirkefi kapatmak için böyle." Alaycı bir gülüşü yerleşti yüzüne. "Yaa öylemi diyorsun?" Ben ona daha gerçekçi bir gülümseme gönderdim. Başımı salladım hevesle. Vücut d...