10| Kabus

1.5K 136 43
                                    


Playlist: Little Mix -Love Me or Leave Me

10. Bölüm: Kabus

🍀

Ölüme yaklaştığınız çok nadir anlar vardır. Düşersiniz, araba çarpar, bir yerden atlarsınız. Ama hiçbiri yanarak ölmek kadar kötü değildir. Yani, bence. Daha hislerimi kaybetmemişken tenimin alevler içinde yok olmaya başlamasını hissetmek kulağa korkutucu geliyordu.

Buradan çıkacağıma dair umudum kalmamıştı. Çünkü dumanlar; tüm odayı, karanlığı yırtmak ister gibi sarıp sarmalamıştı. Boğuk gri renkler odanın her yerine dağıldığında hafif bir aydınlık oluşmuştu. İlk kez aydınlıktan korktum. Çünkü bu, kızıllığın ve griliğin boğduğu aydınlık benim için muhtemel son gibi duruyordu.

Dizlerimdeki titremeyi durduramadığımdan olduğum yere çökmüştüm fakat bu, dizlerimdeki titremeyi alıp tüm bedenime yaymıştı. Altımdaki beton git gide sıcaklarken nefesim kesildi. Öksürmeye başladım.

Her bir nefesimde boğazıma dolan dumanlar sayesinde göğsümün yırtıldığını düşünecek kadar sert öksürmeye başlamıştım.

Elimi, bileğimdeki ince bez parçasına uzatıp parçayı dudaklarıma sararken biraz da olsa kalan oksijeni dumanlardan arındırmayı denedim. Fakat dumanların yerini, kapının alevlenerek yanmaya başlaması aldığında elimdeki bez de yere düşerek kapıdan yükselen aleve karıştı.

O an emindim. Buradan kurtulamayacaktım. Buradan asla çıkamayacaktım.

Gözlerimi kapatıp alabildiğim en derin nefesi almaya çalıştım. Bu işleri daha da berbat hale getirmişti. Her nefeste içime çektiğim yoğun duman kokusu oksijen adına hiçbir şey bırakmamıştı etrafta. Kafamı arkamdaki duvara yaslayıp kuruyan gözpınarlarımı tazeledim.

O an, gözlerimin önündeki sisli perdeye babamın görüntüsü düştü. Kayıplar verdikten sonra kaybolan adam... Ben gitseydim, şimdi şuan burada kaybolsaydım, ona ne olurdu? Düşünmek bile beni kahrederken bunun yüksek olasılığı beni korkutuyordu. Üstelik tek korkum o da değildi. Kendi canım için de endişeleniyordum. Kendimi umursamayı bırakalı çok oldu zannederdim hep fakat şuan burada ilk kez sona yaklaştığımı hissederken korkmaya başlamıştım.

Küçük bir patlama sesi duyduğumda bunun içerideki televizyonum olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bu, beni sanki mümkünmüş gibi daha fazla titremeye sevk etmişti. Eğer yangın kapıyı aşıp buraya ulaşırsa olabilecek felaketler zihnimi arşınlayıp durdu.

O an, belki de en olmaz dediğim şey oldu. Ben her şeyden vazgeçmişken, alevler içindeki kapı yerle bir oldu. "Asiye?"

Onun sesini duymam normal miydi? Ölüme yaklaşırken halisünasyon mu görüyordum yoksa?

"Asiye iyi misin? Neredesin?"

Olduğum yerden kalkıp gerçek ya da hayali bedenine sarılmak istedim fakat kendimde o gücü bulamadım. "Do-doruk." Sesimin bu kadar boğuk çıkacağını düşünmemiştim. Bu, az önceki yuttuğum dumanların ne denli büyük hasarlar bıraktığının göstergesiydi.

"Neredesin? Asiye duyuyor musun beni?" Onun sesi bedenimdeki tüm gücü çekmiş gibi gözlerimi kapatmama neden olurken, kendimi bıraktım. Duvarlara bir şeyle vurduğuna dair sesler yükselirken, "Telefon!" diye bağırdı. "Telefonu burada. Buraya gelin."

Bense sanki artık nefes almıyormuş gibi hissediyordum. Göğsüm havaya yükseliyor muydu emin değildim. Zihnim, sanki aylardır uykuya açmış gibi uykuya düşmek üzereydi. Uyumak istemiyordum. Onu görmek istiyordum.

SYMPHONY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin