24.Bölüm: Nefes Almak
Çocukluk masallarımın ardında tuttuğum bir adam vardı.
Büyüdüğüm yolda, elimi tutan bir adam vardı.
Bir insanın, bir insanı böyle sevmesi ne kadar mantıklıydı?
Buna verecek bir cevabım yoktu. Mantık sınırları içinde bunu kendime asla açıklayabileceğimi sanmıyordum. Ama hissediyordum. Küçük kalbim her defasında o peri masalını andıran gece attığı gibi atıyordu. Kabul, doğru değildi. Mantığımı her ne kadar bulamıyor olsam da bunun doğru olmadığını biliyordum. Bu his reddedilemeyecek kadar güzeldi.
Bu ilk düşüşüm değildi. Fakat ilk kez düştüğüm yerde kalmaktan daha fazlasını yapmaya niyetim vardı.
İlk kez kendime yeni bir hayat vaad ederken onun elini tutmam ne kadar mantıklıydı bilmiyordum ama bir şekilde güç vermişti. Onun elini tutmak bir kasırganın ortasında dimdik durmak gibiydi. Tıpkı o gece annem bir kapı ardımda can verirken, benim elimde son kez onun ellerinin sıcaklığını hissetmem gibiydi. Her kötü anımda derimin altında o vardı sanki. Belki de sorun 'o' olduğunda bu kadar canımın acıması bu yüzdendi. Çünkü o zaman tutunacağım kimse kalmıyordu.
İnsan, yaşamak için tutunmak zorundaydı.
Ameliyattan sonra onu burada bulacağıma dair söz vermesini beklemem bu yüzdendi. Kabul, gözlerimi araladığımda onu başımda bulmayı beklemiyordum. Ama gözlerimi onu burada bulacağıma inanarak açmıştım. Çünkü ne olursa olsun ben ona hep inanırdım.
"Selam."
Belli belirsiz sesi kulağıma değdiğinde gözlerimi kapadım yeniden. Şu saniyeye kadar burada olduğundan emin değildim. Fakat şimdi buradaydı. İlk kez bana verdiği bir sözü tutmuştu. "Selam."
Parmağı tenime değdiğinde gözlerimi aralama ihtiyacı duydum. Doğrudan yüzüme odaklanmıştı. Kurumuş dudağımı ıslatma ihtiyacı duydum fakat bunu yapabilecek kadar bilinçli değildim. "Kendini nasıl hissediyorsun?"
Dudağımı aralamak zor geldi. Yutkundum. "Bitkin." dedim.
Kafasını salladı belli belirsiz. "Normal."
Bilincim yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında, yeniden yutkunarak derin bir nefes aldım. "Gitmemişsin."
"Gitmedim." dedi, beklemeden. "Bıraktığın yerdeyim."
İnanmak istedim.
"Ne zaman çıkarım?" dedim, olduğum yerde doğrulmak adına hamle yapacağım sırada yüzümden saçlarıma ulaşmış elini omzuma koyarak yardımcı oldu.
"Yarın." dedi, ben daha rahat bir konum aldığımda biraz geriye çekilirken. "Dün ameliyattan sonra kendine gelemedin bir hayli. Ben doktorunla konuştum, bütün bilgilendirmeleri aldım."
Kafamı salladım.
Şimdi tamamiyle yüz yüze geldiğimizden olsa gerek onu daha iyi inceleyebilme şansı yakalamıştım. Üzerinde onu en son gördüğüm kıyafetler vardı. Bu, hala onun için atan kalbimin göğüs kafesimin içinde bir yerlerde sıkışmasına neden olmuştu. Yutkunamadım.
"Kendini zorlayacak hareketlerden bir süre uzak durman gerekiyor," dedi benim gerçekliğimden çok uzak bir yerde. Her şeyin normal olduğu bir yerde. Serumla kaplı elimi çarşafımı çekiştirmek için oynattım. Duyduğum o küçük acı beni gerçekliğin tam ortasına fırlattı. Elinin sıcak dokusu parmaklarıma dolandığında sıktığım çarşafı ellerimden kurtararak düzgünce üzerime örttü. Üşüdüğümü düşünmüş olmalıydı. Oysa ben bu masala inanmamak için yapmıştım. Kabul, yararı olmamıştı. O böyle gözlerime bakmaya devam ederken ne kadar yararlı olabilirdi ki? "Asiye," dedi bir anda. "Sen en son ne zaman yemek yedin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SYMPHONY
القصة القصيرة"Altı yıl, kendi hayatımı unutup ben seni yaşadım. Ha, bir gün böyle seninle evleneceğimi düşündüğümden de değil." Ağlamaya yakın gülümseme sundum ona. Omzumu silktim. "Belki bir gün karşılaşırız diye." İlk karşılaşmamız geldi aklıma. Söyledim dilim...