28| Yağmur

559 43 64
                                    

Playlist: Can Ozan- Toprak Yağmura

28. Bölüm: Yağmur

Çocukken uyumadan önce kendi kendime kurduğum oyunlar olurdu. Sonunu çoğu zaman getiremeden uyuyakalırdım. Belki de sonları sevmediğimdendi bu, bilmiyorum. Ama hep mutlu uyurdu saçları iki yandan örülmüş, ballı sütünün kokusu hala dudaklarında olan o küçük kız. Sarıldığı yorgan tüm canavarları alt ederdi. Prensler olurdu; sarayda türlü türlü balolar… Ve hepsinde aynı adama aşık olurdu küçük kız. Büyüdüğünde hayallerindeki adamın ete kemiğe bürünmüş haliyle karşılaşacağından habersiz…

Ve bir gün, biri o küçük kıza aşkın bu kadar acı verici olduğunu anlatsa hala hayal kurmaya devam eder miydi emin değildim.

Onu sevmek kusursuz bir şeydi. Ona aşık olmak, kendimi gözlerinin ardında bulmak ve tenim tenine her değdiğinde bir peri masalının ilk perdesini izliyor gibi hissetmek… Muazzamdı. Sorun aşkta değildi. Aşık olmak güzeldi.

Sorun yanlış kişiye aşık olmaktaydı.

Aksi halde çektiğim acının bile bana bu kadar güzel hissettirmesi açıklanamayacak kadar hastalıklı bir şey sayılabilirdi. Hayatta hissetmek, var olmak sanki ona aşık olmakla bağlantılıydı. Onun tarafından aldığım her darbe kafamda kurduğum kusursuz adamı yaralamıştı. Sanırım sorun buradaydı. Beni mahvetmesi problem değildi. Ben, onun benim için olan anlamını yitiriyordum. Beni asıl kıran buydu.

Bir oda ardımdaydı. Sadece bir oda. Kapıyı açsam; çıksam ve seni affettim desem beni kim tutabilirdi? Defalarca onun tarafından düşürüldüğüm o çukur beni yine aşağı çekmez diyebilir miydim? Peki ona her inandığımda ayaklarımın altından kayan yeri bu kez kim tutacaktı?

Cevaplarını bilmediğim tonla soru varken ona herhangi bir kapıyı açamazdım.

Bu yüzden yatakta döndüm durdum. Gözüm her kapıya daldığında sımsıkı kapattım. En son yine onu düşünürken uyuyakaldım.

Sabah telefonumun melodisiyle uyandığımda ilk kez güneşin doğuşunu kaçırdığımı fark ettim. Hiç bu kadar geç saate kadar uyuduğumu hatırlamıyordum. Şaşırmıştım. Komidinde şarjda duran telefonuma uzandım. Arayanın kim olduğuna bakamayacak kadar gözlerim kapalıyken telefonu doğrudan kulağıma götürdüm.

“Günaydın, Asi.”

Ah, bu cıvıltılı ses elbette ki tek bir kişiye ait olabilirdi. Açıkcası bu halini duymayı da özlemiştim. Gülümsemeden edemedim o yüzden. “Günaydın, Melisa.”

“Henüz kafeye gelmemişsin hasta değilsindir umarım.”

“Hayır.” dedim, yataktan kalkmak için üzerimdeki yorganı itelerken. “Sadece uyuyakalmışım.”

“Oh, çok iyi.” dedi neşeli neşeli. “Yani, hasta olmadığın için. Yoksa uyumuş olmana neden bu kadar sevineyim ki?” Gözlerimi devirip gülümsemeye devam ederken yataktan kalktım. “Gerçi uyumana da azıcık sevinmiş olabilirim. Göz altı morlukların genetik değilse -ki olmadığını düşünüyorum- feci uykusuz geziyorsun Asi.”

Dolabın önünde duraksadığımda aynada kendime baktım o an. Parmaklarım göz çukurlarıma düştü. “O kadar kötü mü ya?”

“Pek sayılmaz,” diye mırıldandı söylemekten kaçınır gibi. “Ama abim gibi bir öküz için uykusuz kalmak da ne bileyim.”

Güldüm. “Bu arada…” Dolaptan kendime kıyafet çıkartırken yeniden göz göz geldiğim solgun yüzümle duraksadım. “Sen kafeye mi gittin? Gelmemişsin falan dedin.”

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SYMPHONY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin