Playlist: James Arthur -Impossible
Madcon -Beggin
19.Bölüm: Öpücük
21 Eylül 2015
Bazen, masallara inanmak gerekir. Çünkü mutlu sonları sadece masallar yazar.
Bu hayatta, her şeye rağmen mutlu bir yazgımın olacağını düşleyecek kadar çocuksu ve o yazgıyı kendi kaderine mahkum etmeyecek, gerektiğinde kendim yazacak kadar cesaretliydim. Çünkü umutluydum. Hayallerimin mesleğine kavuşmama sadece dört yıl kalmıştı. Sonrasında her şeyi ardımda bırakacaktım.
Elimdeki plastik kahve bardağına dikkat ederek fakültenin bahçeye açılan kapısını ittirdim. Hayat bana asıl yazgıyı kendisinin yazdığını ve benim bunu değiştirmekte en ufak bir payımın dâhi olamayacağını ilk kez orada gösterdi bana. İçeriye girmek üzere olan birinin, fakülte kapısının açıldığını farketmeden üzerime doğru yönelmesiyle elimdeki kahve ikimizin de üzerine dökülmüştü.
Elimdeki bardağı hızla yere atıp yanan elimi üzerimdeki ince, baharlık hırkaya sildim. "Önüne baksana!"
"Karşıdan gelen sensin yerden bitme. Asıl önüne bakması gereken sensin."
Yüzüme karşı ettiği hakaretle gözlerimi kocaman açmak zorunda kalmıştım. "Bir kadınla konuştuğunun farkında mısın?" Yere düşen kahve bardağını alıp yeniden hırsla ona döndüm. "Ayrıca ne bu önüne bakması gereken sensin tavrı? Trafikte miyiz biz? Sağdan gelene yol mu vermek zorundayız?"
Bir süre yüzüme durgunca baktı. Sonrasında, eliyle omzuma dokunup beni ittirerek, "Ne tatava yaptın ya, tamam çekil önümden hadi." diye söylendi.
Omzumdaki elini ittirip hiddetle bağırdım: "Seni şikayet edeceğim!"
Tam ilerleyecekken duraksadı ve yüzündeki garip gülümsemeyle yeniden bana döndü. Mavi mi yoksa yeşil mi emin olamadığım göz bebekleriyle bakıştım bir süre, fakat sonra kendimden emin tavrıma geri dönerek bakışlarımı kararttım. Yüzündeki alaylı tavrı bir an olsun silmedi. "Beni şikayet edeceğin kişiyle her akşam aynı evde yemek yiyorum tatlım." Dudaklarımı yalayarak sinirle bir nefes aldım. Hadi ama, cidden çarpışmak için en olmaması gereken kişiyi mi bulmuştum? "Pek bir işe yaramaz yani. Ama sen hobi olarak yine et."
"Ya, sen..." Duraksadım. Daha önce kimseye hakaret etmediğimden olsa gerek sözlerim tıkandı.
Neden bilmiyorum ama o da yoluna devam etmedi. Aksine yüzündeki gülümseyiş büyüdü. "Evet?" diye sordu bariz mevcut bir alayla.
Derin bir nefes aldım fakat bu sinirlenip hiçbir şey yapamıyor olmamdan kaynaklı olmuştu. "Sakın bir daha karşıma çıkma!" diye bağırdım yeniden. Onun yoluna gitmesini beklemeden ben yanından geçtim. Bilerek omzuna temas etmiştim fakat bu onun gibi geniş omuzlu biri için hissedilmesi oldukça güç sayılırdı. Yine de içimdeki sinirini bir yerden çıkartmak isteyen kızın öfkesini dindirmeye yetmişti. "İnsanlıktan nasibini almamış, öküz!"
Aramızda oldukça mesafe olmasına rağmen, arkamdan, "Ama ben halâ duyuyorum." diye bağırdı.
Gözlerimi devirip sinirle gülümserken, "Duy diye söylüyorum zaten!" diye bağırdım karşılık olarak.
Sonra daha fazla konuşmasına izin vermeden hızla ilerledim. Ciddi ciddi hem boy ve cüsse olarak kendimden oldukça büyük hemde muhtemelen fakültenin ya da okulun ileri gelenlerinden birinin oğluna kafa mı tutmuştum ben az önce? İsminin hakkını vermek demek bu olsa gerekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SYMPHONY
Cerita Pendek"Altı yıl, kendi hayatımı unutup ben seni yaşadım. Ha, bir gün böyle seninle evleneceğimi düşündüğümden de değil." Ağlamaya yakın gülümseme sundum ona. Omzumu silktim. "Belki bir gün karşılaşırız diye." İlk karşılaşmamız geldi aklıma. Söyledim dilim...