Playlist: Message To Bears -You Are a Memory16.Bölüm: Asya
İçimde bir yerlerde var olan küçük kız çocuğu yine ona inanmayı seçmişti. Yine onun tarafından yok edilmiş ve yine onun tarafından hiçliğimden doğurulmuştum.
Kaybolduğum yerlerde, bitti sandığım dipte yeniden dibe çekiliyordum. Adımlarım çakılana kadar durmuyordu. Ve kötüsü de şu ki; hiç çakılamıyordum. Bir el, bileğimden tutup geriye çekiyordu her seferinde.
Elimdeki menekşe saksısını sarsmamaya özen göstererek, çamurlu yolda ilerledim. Yüzleşmem gereken çok şey vardı. İlk olarak babamdan başlayacaktım. Gömüldüğü gün bile gelmemiş, onu kendimce cezalandırmıştım.
Tanıdık isimlerin yan yana uzanışını kıskandım bir anlığına. Boynumdaki fuları kafama doladım. Kıvırcık dolgun saçlarımı gizleyememişti. Aldırmadım. Elimin tersiyle dudağımın üzerinde biriken gözyaşlarını sildim. Ne zamandır aktığını bilmiyordum fakat ıslaklık rahatsız etmişti.
Annemin mezarına yaklaştım önce. Parmaklarım taşlı yüzeyde gezindi. Okşadı. Saçlarımı okşadığı geceler doldu gözüme. "Menekşe getirdim sana." dedim, elimdeki saksıyı mezarının yanına bırakıp. Mezarının içindeki toprağı biraz karıştırıp, saksının içindeki menekşeyi toprağa bağladım. "Çok seversin sen. Her odanın camına koyardın. Çiçek kokardı bizim evimiz." Menekşenin altındaki toprak, dolu dolu ağlamama neden oldu. "Burası da çiçek koksun. Evimizde hissedin."
Babama döndüm. Henüz sadece toprakla kaplı babama. Annemin mezarının yanındaydı. "Baba..." dedim dolu dolu. "Ben seni affedemiyorum. Özür dilerim. Ama bunun için gelmemezlik yapmadım." Çantamdaki su şişesini çıkartıp üzerine döktüm. Toprağının kokusu yükseldi burnuma. Gözlerimi kaçırdım. "Sana yalan söyledim. Toprağına bakamıyorum."
Gözlerimi kapatıp sarsılarak ağlamaya başladım bu kez. Onların dizinin dibinde ağlamanın verdiği rahatlık kutsalımdı.
"Biliyorsun değil mi?" diye sordum nefesim ciğerimden taşıp titrek bir şekilde havaya karıştı.
"Baba, ben yapamıyorum. Başaramıyorum." Topraklı ellerime aldırmadan elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim tekrar. "Gücüm çekiliyor." Dizlerimdeki güçsüzlükle baş edemedim. Toprağın üzerine bıraktım kendimi. "Sevmedi beni." Anneme baktım. "Hiç..." Duraksadım. Annem anlardı beni. Hep anlamıştı. "Ben hiç bir şeye bu kadar muhtaç olduğumu hissetmemiştim." Acıyla sordum: "Aşık olmak böyle bir his mi?"
İçimdeki duygular o kadar karışıktı ki neden ağladığımı bilmiyordum. Anne ve babamın mezarında onların artık olmayışına değil sevdiğim adamla ayrılacak olmama ağlıyordum. Belki de bencildim. "Ondan kopacağımı bilmek canımı yakıyor. Hemde eskisinden daha fazla."
Kafamı çevirip babamın toprağını okşadım. "Affet beni baba. Emanet ettiğini sandığın adam benim yolum değil." Toprağın ıslak yapısı parmaklarıma bulaştı. Bu, iyi hissettirmişti. "Ama ben hep geleceğim. Söz veriyorum, ne kendimden ne de kafemden vazgeçmeyeceğim. Orası sizin hatıralarınızla yaşayacak."
Oturduğum yerden kalktım. "Şimdi gidiyorum." dedim, kafamdaki fuların uçlarıyla yüzümü temizledim. Tekrar anneme döndüm. "Sizi çok seviyorum. Rüyalarıma gelmek isterseniz, bundan onur duyarım."
Yerdeki boş saksıyı alıp, son kez onlara baktım. Bir kaç adım ileride Kadir vardı ama onunla uzaktan vedalaşmayı tercih ettim. Babam ve annem belki olabilirdi ama Kadir'i ömrüm boyunca affetmeyecektim. Derin bir nefes alıp yürümeye başladım. Ağlamış olmanın verdiği rahatlıkla adımlarım sarsaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SYMPHONY
Cerita Pendek"Altı yıl, kendi hayatımı unutup ben seni yaşadım. Ha, bir gün böyle seninle evleneceğimi düşündüğümden de değil." Ağlamaya yakın gülümseme sundum ona. Omzumu silktim. "Belki bir gün karşılaşırız diye." İlk karşılaşmamız geldi aklıma. Söyledim dilim...