Playlist: Mutlu Yuluğ -Senden Bana Yar Olmaz18.Bölüm: Biz
İnsan, hayatının hiçbir noktasında nerede olacağını kestiremiyordu. Hayat sana planlanmış olarak gelse bile, bir yerlerde kaderin senin için planları vardı. Buna önceleri inanmazdım, hayatımın düzeni belli çizgilerle çizilmişti ve asla aşmazdım fakat şimdi o çizgi benden fazlasıyla uzaktı.
Dün gece, onunla ilk gerçek yemeğimizi yemiştik mesela. Bunu günlüğüme not alsam bile inanmazdım. Kadere karşı gelmiş gibi hissederdim. Çünkü her şey olması gerektiği gibi değildi sanki. En basitinden bu evlilikteki olaylar bile durağandı önceleri. O beni görmezdi; ben, onun etrafında ışığa uçmaya çalışan bir kelebek gibi dolanır dururdum. Kanadım kopardı; ertesi gün yeniden doğardım.
Fakat şuan, yeniden doğacak gücüm yoktu ve o beni kırılmamam için özenle sarıp sarmalamaya çalışıyordu. Bu, kulağa fazlasıyla garip gelse de, doğruydu.
Bu kez çabalayan taraf ben değildim.
Gülümseyerek uyandım bu sabah aylar sonra. Onun bir adımı bende çiçek bahçeleri açtırmıştı. Üzerimdeki pijamaları değiştirip güzelce giyindim. Alt kata inerken dağınık salonu fark ettim ve sonrasında mutfaktan gelen tıkırtıları. Dudağımı ısırarak son basamağı da indikten sonra mutfağa döndüm. Onu arkası dönük bir halde omlet yaparken görmek gülümsememi sağlamıştı. Bir süre kapı pervazına yaslanıp onu izledim. Yaklaşık beş dakika sonra omlet pişti ve tavayı eline alarak tezgahtaki tabağa koydu. Tavayı geri yerine bırakırken parmağını değdirmiş olmalıydı ki, sessiz bir küfür mırıldandı. Tezgahtaki tabağı alıp masaya dönerken beni fark etti. Gülümsememi kaçırmadım bu kez. "Günaydın."
"Günaydın." dedim, yaslandığım yerden doğrulup.
Tabağı masaya bıraktıktan sonra, "Çay seviyorsun diye çay demledim ama portakal suyu da sıkabilirim." dedi. Ardından bardakları koyduğumuz dolaba ilerledi.
"Yok." dedim, o bardakları alırken. Masaya oturacağım sırada mutfak kapısının tam karşısındaki merdivenler çarptı gözüme. Onun için yemek yaptığım onca gün görmemişti beni. Ben burada, mutfaktayken çıkıp gitmişti bu basamaklardan. Dayanamayıp iletişim kurmak istediğimde küçük kalbimi içinde sadece ona ait hislerin olduğunu bilmeden paramparça etmişti. O günler, tüm lanetiyle üzerime yağmıştı bir anda.
Önüme koyulan bardakla kafamı çevirdim. Çektiğim sandalyeye beklemeden oturdum fakat gülümsemem solmuştu. Baktığım yönü görmüş gibi, dizlerimde duran ellerimden birini aldı. Diğerinde dikiş olduğu için dokunmamaya özen gösteriyordu. Dizini yere koyup, önümde eğildiğinde göz göze gelmiştik. "O günler geliyor değil mi aklına." Kafamı salladım. Bu adam, nasıl bir bakışımdan her şeyi çözebiliyordu anlam veremiyordum fakat bu hoşuma gidiyordu. "Özür dilerim. Yemin ederim kendimden nefret ediyorum o sözleri söylediğim için."
Dudağımı ısırıp, "Tamam, sorun değil." dedim. Elimi ondan çektim. Önümdeki kahvaltıya baktım. O da daha fazla beklemedi ve kalktı dizlerimin önünden. Kendi yerine ilerlerken, "Sen işe geç kalmıyor musun?" diye sordum.
"İşsiz bir adamım ben artık." dedi; sandalyesini çekip oturdu.
Çayıma şeker atıp karıştırırken, "Ne?" diye sordum.
İçinde kahve olduğuna yemin edebileceğim kupayı dudaklarına götürüp bir yudum aldı. "İstifa ettim." dedi, sakince.
"Neden?"
Omzunu silkip önündeki kahvaltıya dikti bakışlarını. "Babamla sorunlarımız vardı."
Sağ elimdeki dikişle çatal tutmak zor geldiğinden çayımı yudumladım sadece. "Halledilemez ölçüde miydi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SYMPHONY
Short Story"Altı yıl, kendi hayatımı unutup ben seni yaşadım. Ha, bir gün böyle seninle evleneceğimi düşündüğümden de değil." Ağlamaya yakın gülümseme sundum ona. Omzumu silktim. "Belki bir gün karşılaşırız diye." İlk karşılaşmamız geldi aklıma. Söyledim dilim...