12| Film

1.8K 121 119
                                    

Playlist: Sam Smith -For The Lover that I Lost

12. Bölüm: Film

🍀

Birini hayatımdan çıkarmak için verdiğim çabanın aslında bir hiç olduğunu görmek kalbimin tüm odalarında yankılanan bir acıyı doğuruyordu. Avuçlarıma bırakılan en ufacık umut tanesine sıkı sıkı tutunmak tüm gururumu kırıyordu ama dönemiyordum da bu yoldan. Onu ne aklımdan ne de kalbimden çıkartamamışken, evinden çıkamıyordum.

Dün gece ilk aile yemeğini yemiştik. Kimsenin bilmediği bir başka ilk daha vardı o yemekte. Doruk ve ben ilk kez aynı masada oturmuştuk.

Çok geç saatlerde Akif bey gelip bana geçmiş olsun deme nezaketinde bulunduktan sonra çok fazla kalmadan eşi ve kızını alıp gitmişti. Yine dört duvarın içinde ne yapacağımı bilmediğim, sonumu göremediğim adamla yalnız kalmıştım.

Birbirimizle iletişim kurmamıştık. Öylece odalarımıza dağılmıştık. Ama dün gece bakışlarında farklı bir yoğunluk görmüştüm. Belki de bana acıyordu. Emin değildim.

Yataktan kalkıp saatlerdir bakıştığım tavanla sohbetimi kestim. Üzerimde dün geceden kalan pijamalarım vardı. Değiştirmeye niyetim yoktu çünkü kafeme gidebilecek kadar güçlü hissetmiyordum kendimi. Aslına bakılırsa oraya bir daha dönebileceğimden de emin değildim.

Sarsak adımlarla alt kata inerken, öğlene yaklaşmış olan saatle rahat bir nefes verdim. En azından karşılaşmayacaktık.

Dün gece topladığım salonun önünden geçerken onu bilgisayarıyla birlikte salondaki yemek masasında görmek beklemediğim bir şeydi. Ayağımdaki aptal terliklere bildiğim tüm küfürleri etmek istedim o an. Yaptığı işe odakladığı bakışlarını ağır ağır kaldırarak gözlerimle buluşturdu. Yutkundum. Bunu neden yaptığıma dair bir fikrim yoktu fakat o gözlerini gözlerime diktiğinde nefesimin kesildiğini, nefes almak istediğimde boğazımın ortasında kocaman bir lokma varmış da orayı rahatsız ediyormuş gibi hissettiğimi fark etmiştim. Daha fazla beklemeden yanından geçtim. Mutfak kapısını ittirip içeriye girerken bakışlarının halâ üzerimde olduğunu hissedebiliyordum.

Tüm kahvaltılık malzemeleri çıkartıp iki tane de sade omlet yapıp koyduktan sonra mutfağı saran omlet kokusuna karışan yoğun erkek parfümü kokusu tabakları çoktan masaya bırakmış olduğuma şükürler etmemi sağladı. Şayet öyle olmasaydı şuan çoktan yeri boylamış olabilirlerdi.

Ocağa koyduğum çaydanlığa doğru ilerledim. Normal davranmalıydım. Ellerimin titremesine engel olamayarak çay karışımını çaydanlığın içindeki suyla buluştururken, onun da kahve makinesine kahve koyduğunu görmüştüm. Tam şimdi, buradan kaçıp gitmemek için kendime binlerce bahane sunuyordum.

Çaydanlıktaki henüz oturmamış çayı umursamadan bardağıma doldurup masaya ilerledim. O sırada kahve makinesindeki ses kesilmişti. Kahvesini bardağına doldurup çıkacağını düşündüğüm sırada masaya gelirken gözlerimi kaçırdım yeniden. Kendine bir sandalye çekip oturduğunda ben halâ elimdeki çay bardağıyla beklediğimi fark ettim.

Normal olmalıydım değil mi?

Elimdeki bardağı düşürürcesine masaya bırakırken titrek parmaklarımla sandalyemi çekip oturdum. Üzerimdeki pijamalarla ve kaçırdığım bakışlarımla kesinlikle rezil görünüyordum. Kafamı çevirip ona yeniden bakma ihtiyacı duyduğumda gülümsediğini görmüştüm. Fakat uzun sürmedi. O da kaçırdı bakışlarını.

Sessiz sedasız yemeğimizi yedik. Yani, o yedi bende yiyormuş gibi bir şeyler yaptım. Ağzıma değdirdiğim her lokma dudaklarımın arasında devasa bir şeye dönüşüp, boğazımdan geçmiyordu sanki. Karşısında nefes almak bu kadar zorken üstüne üstlük sıradan bir şeymiş gibi yemek yiyordum. Masadaki çatal, kaşık seslerinden ve bardakların fincana çarpış sesinden başka ses çıkmazken yaklaşık yirmi beş dakika geçmişti. Biliyordum çünkü dakikaları ve hatta saniyeleri saymıştım.

SYMPHONY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin