7 | Kolye

1.5K 108 40
                                    


Playlist: Half Wolf -Pretty Lonely

7.Bölüm: Kolye

Hayatım boyunca defalarca kez inandığım yerden kırılmıştım. 'Tamam' sandığım her şey düzenli olarak başıma yıkılmıştı; defalarca kez düşlerimin altında kalmıştım. Defalarca kez inandığım yerden kanamıştım.

İlk yanılgım annelerin ve babaların kusursuz olduğunu sanmak olmuştu. Fakat öyle olmadı. Hep kavga eden hep bağıran insanların bir aile olamayacağını, ilkokuldayken öğretmenimin çizdiğim resmime bakarak anlatmasıyla öğrenmiştim. Aile seçebileceğimiz bir şey değildi. Doğduğumuz evi kabullenmeliydik. Çoğumuz bu evlerde büyürken çoğumuz halâ çocuk olmayı başarmıştı. Ben büyüdüm mü bilmiyorum ama çocuk kalmadım buna eminim. 

Küçük kızlar, çiçekli elbiseleriyle kırlarda koşar, gülücükleriyle tüm dünyayı aydınlatır sanmıştım mesela sonra. Attığım ilk adımda sendelemem elbette ki çok uzun sürmedi. Öyle sert düştüm ki yaralarımı ta derinde, tenimin altında hissettim. Küçük çocukların çoğu kalbinin varlığından bile habersizken ben göğüs kafesime çarpan, acı veren şeyin yoğunluğuyla büyüdüm.

Büyüdüm galiba. Yani, sanırım.

Büyürken izlediğim filmlerde aşk güzel bir şey sanmıştım. Doruk'u tanımam beni inandığım toz pembe bulutun içinden aldı ve yağdım gökyüzüne, damlalarım gibi bende savruldum oradan oraya her geçen gün.

Hep inandığım yerlerden kırıldım işte. Hep güvendiğim dalların köksüz, eski ağaçlara tutunduğunu gördüm. Kopmamak için savaş verip aslında kopmak zorunda olan dallar...

Şimdi, önümdeki kafenin yeni asılan tabelasına bakarken, ilk kez o dal her şeye rağmen inandığım yerden yeşeriyordu. Doruk bunu ne amaçla yaptı, neden yaptı merak etmiyordum doğrusu. Belki de bakın burası benim eşimin kafesi demek istemişti ama umrumda bile değildi. Ben sadece beni ilk kez kırdıktan sonra toparlamaya uğraşan bir Doruk Atakul'u görmüştüm.

Gerisi umrumda değildi.

Hayatla bağımdaki o soyut penceremin camındaki buğuyu silmişti işte. Yeterdi. O pencereyi açmasa da olurdu.

Tabelayı asan adam yanıma gelip işlerinin bittiğine dair bir şeyler mırıldanırken onları duyduğumdan emin bile değildim. Kafamı onaylarcasına sallamakla yetindim sadece. Orada öylece bir kaç saat sadece oturdum. Saat akşam üzerine yaklaşırken telefonuma gelen bildirim sesiyle üşümüş olduğumu hissedebilmiştim. Tenim buz gibiydi. Yaz olmasına rağmen hava hafif rüzgarlıydı ve zaten sabahtan bu yana ruh hali binlerce kez değişen ben için, oldukça zorlayıcı bir gündü.

Telefonumu çıkartıp muhtemelen bir indirim mesajı almış olmanın düşüncesiyle ekranı kaydırdım. Fakat değildi.

Kimden: Doruk

Akşam kız kardeşim Londra'dan geliyor. Annem küçük kızı için bir parti düzenledi. Saat sekiz gibi seni alırım.

Parmaklarım tuşların üzerinde kaç kez dolandı durdu bilmiyorum ama cevap yazamadım. Ki zaten mesajı da cevap isteyen türden bir mesaj değildi. Telefonu yeniden cebime atıp ayağa kalktım. Kafenin renkli kapısını kilitlerken temiz camdan görünen kafenin içindeki bir kaç sandalye ve masayla duraksadım. Onun buraya ilk geldiği gün oturduğu masa tam karşımdaydı. Burada olsaydı muhtemelen arkası dönük olurdu. Kalbimin üzerindeki şey neydi bilmiyorum ama buna rağmen gülümseme ihtiyacı hissettim.

Gözlerimin ardında bekleyen damlalar kirpiklerimi ıslattığında kafenin kapısını kilitledim. Yoldan geçen ilk taksiye binerken günün üzerimdeki ağırlığıyla koltuğa yayıldım.

SYMPHONY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin