Playlist: Dean Lewis -Half A Man
14.Bölüm: Yüzleşme
Kaybolmak.
Evet, evet hislerimi tercüme edecek tek kelime buydu.
Kaybolmuştum.
Kendi benliğimin içinde, kendimi kaybetmiştim.
Salondaki koltuğa oturmuş, karşımda dikilen Doruk'u umursamadan öylece halıya bakıyordum. Bazen nefes almayı unuttuğuma bile yemin edebilirdim. Böyle anlarda boğuluyormuş hissine kapılıp derin bir nefes alıyordum.
"Asiye ne oluyor?" Belki de gelen o telefondan sonra binlerce kez sorduğu sorulardan biriydi bu. Diğerlerine olduğu gibi bunu da yanıtsız bıraktım. "Asiye kafayı mı yedirteceksin bana ne oluyor?"
Güldüm. İronikti çünkü şuan kafayı yiyen bendim.
Kaç saat geçmişti bilmiyordum fakat Doruk babasından gelen telefonla her şeyi öğrenmişti. Ben halâ aynı yerdeydim. Belki de değildim ama fiziken oradaydım.
Kapı çaldığında Doruk kapıya koşmuştu bense kapının sesini duyabildiğim için şanslı hissetmiştim. Çünkü git gide boşluğa düştüğümü hissediyordum. Algılarımı kaybediyor gibiydim.
"Asiye kızım ben kendi adıma özür dilerim..." dedi Akif bey'e ait olduğunu bildiğim bir ses. Gittikçe yaklaştığında yanımdaki boş kısma oturduğunu anlayabilmiştim. "Ben anlamıyorum her şey bu kadar güzel giderken bu adam neden böyle bir şey yaptı anlamıyorum."
Gözlerimi kaldırıp inanamazca ona baktım. "Bana söz vermiştiniz." dedim, tüm çaresizliğimle. "Bana..." Sesim, boğazımı yaktığından mı bilmiyorum fazla yüksek çıkmamıştı. "Söz vermiştiniz."
"Biliyorum biliyorum ama bende anlamadım ki kızım," dedi sanki sıradan bir şeyden bahsediyormuş gibi.
Bu, var olan öfkemi gün yüzüne çıkarmıştı. Bedenimdeki hissizliğe rağmen öfke duymuştum. "Sizinle bir anlaşma yaptık." dedim, ayağa kalkıp. Bir saniyeliğine başım dönecek gibi olsa da kendimi kontrol altına alabilmiştim. "Onu yaşatacaktınız."
"Asiye..."
Doruk'un adımı seslenişini duymadım. Odağım sadece Akif Bey'e karşıydı. Dış dünyaya karşı algılarım fazlasıyla kısıktı zaten. "Onu yaşatacaktınız."
Akif bey ayağa kalkıp, kolunu omzuma sararak, "Şimdi bunları böyle ulu orta konuşmayalım değil mi güzel kızım?" diye sordu. Sorusunun altındaki tehditle yüzüne inanamazcasına baktım. Halâ bu durumda bile beni tehdit edecek yüzü bulabiliyor muydu cidden?
Omzumdaki kolunu itmek için geriye çekildim Bu, az önce kontrol ettiğimi sandığım baş dönmesini yeniden gün yüzüne çıkarmıştı. "Güvendim ben." diye bağırdım, kendime ait olmayan bir sesle. "Sözünüze güvendim."
"Baba, Asiye neden bahsediyor?"
"Yok bir şey oğlum, aklı karıştı onun şimdi sen git bir bardak su getir."
"İstemiyorum." dedim, hızla kendimi bir adım daha geriye çekip. "Size ait hiçbir şey istemiyorum." Olduğum yere çökmemek için son gücümü kullanırken, "Bana söz vermiştiniz ya." dedim. Sesimdeki yalvarış o kadar bariz ve belirgindi ki, kısa bir anlığına bundan utandım. "Bana söz vermiştiniz." Nefesim göğsümdeki boşluğa ağır geldi. "Babam yaşayacaktı bende sizin istediğinizi yapacaktım."
Doruk, aramıza girip, "İstediği neydi?" diye sordu.
Bir anda kahkaha atıp, "Anlamak bu kadar zor mu?" diye sordum. Sonrasında kahkaham halının süratle dönmesi sayesinde kesilmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/276096561-288-k82344.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SYMPHONY
Short Story"Altı yıl, kendi hayatımı unutup ben seni yaşadım. Ha, bir gün böyle seninle evleneceğimi düşündüğümden de değil." Ağlamaya yakın gülümseme sundum ona. Omzumu silktim. "Belki bir gün karşılaşırız diye." İlk karşılaşmamız geldi aklıma. Söyledim dilim...