Playlist: Eurielle -City Of The Dead1. Bölüm: "Düşüş"
Birbirini çok seven insanlar, elbet bir gün karşılaşırlar.
Elindeki bezi tezgaha bırakıp kafeyi aydınlattı, Asiye. Gecenin kasvetli görüntüsü dağılmış yerini güneşin ışıl ışıl parıltısı almıştı. Gülümsedi. Her gecenin bir sabahı vardı fakat gece onun için hızlı geçen bir zaman dilimi değildi.
Kapının üzerindeki logoyu 'açık' olarak değiştirdi. Gün tam olarak şimdi başlamıştı. Derakabında bir kaç insanın kafenin önünden geçtiğini, birbirleriyle konuşup içeriye girmeye karar verdiklerini fark etmişti. Menüleri alarak bekledi. İnsanlar oturduğunda yavaş adımlarla ilerledi. Elindeki menü kartlarını önlerine bırakarak, "Hoş geldiniz," dedi. Ardından ilerledi. Bir kaç kişi daha gelmeye başladığında annesinden kalan hatırayı nasıl ayakta tuttuğunun farkına vardı bir kez daha.
O, buraya iyi bakıyordu.
En az annesi kadar.
Annesinin bıraktığı en önemli yadigarlardan biriydi burası. Açık söylemek gerekirse annesinin ardından yıkılmamak için kendi eline tutuşturduğu bir meşgale olmuştu.
Annesini üniversitedeyken kaybetmişti. Yıl sonu balosundan apar topar kaçmış, annesine yetişmek istemişti. Ancak kader buna izin vermemişti. Sonra kader sanki elinde ne kaldıysa almak ister gibi babasını da götürmüştü. Fiziken diyemezdik fakat ruhen hiçbir zaman Asiye'nin omzunu yaslayabileceği bir yerde durmamıştı.
Ağabeyi ailelerin kötü adamlar diye nitelendireceği insanlara bulaşmıştı ve herkesin korktuğu sonu kendi elleriyle yazmıştı. Arka sokakların birinde kanlar içinde yatarken son kez bakmıştı gözlerine. O gün ve ondan sonraki her gün onu unutmak için çabaladı. Delirmemek için, hayatta kalmak için unutmak istedi. Fakat babası onun gibi yapmamıştı. Aklını, kalbini ve sonunda özgürlüğünü kaybetmişti. Şimdilerde kapalı bir cezaevinde günlerini dolduruyordu. Asiye'nin onu son görmeye gittiği gün bunları söylemişti. Bir daha da zaten hiçbir görüşe çıkmamıştı.
Kabullenmişti.
Yalnızdı.
Gözlerini kapatıp açarak bu acının geçmesini diledi, Asiye. Mümkün değildi biliyordu ama tek bir dilek hakkı varsa buna harcasın istedi.
"Bakar mısınız?"
Kafasını onaylayarak gözlerini araladı. Dilek tutmak ona göre değildi anlaşılan. "Hoş geldiniz," dedi, elindeki menülerden birini masaya bırakırken. Kafasını henüz kaldırmamıştı ki tanıdık bir koku çarptı göğsüne.
"Bir filtre kahve."
Hayır, dedi o an. Tamam, koku evet ama ses olamaz.
Daha önce yüzlerce kişiyi o zannederek heyecanlanan kalbi bu kez yavaştı. Duracak kadar yavaştı üstelik.
Gözlerini kaldırdı.
"Doruk, ne içeceğime kara veremiyorum ben."
Gözleri gözlerine değdiği an onaylanmak gibi bir gereksinimi olmasa da, kızın iki dudağının arasından çıkan o isim her şeyi netleştirmişti. O'ydu. Yıllar sonra ilk kez görüyordu.
"Sanırım ice latte alıyorum. Ama lütfen karamel şuruplu ve laktozsuz olsun."
Bir şeyler duyuyordu fakat anlam veremeyecek kadar sarhoş gibiydi. Kalbi de beyni de ilk kez aynı anda işlevsiz hale gelmişti. Sanki biri dokunsa düşecek gibiydi. Ne oluyordu böyle? Bu etki de neyin nesiydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SYMPHONY
Kısa Hikaye"Altı yıl, kendi hayatımı unutup ben seni yaşadım. Ha, bir gün böyle seninle evleneceğimi düşündüğümden de değil." Ağlamaya yakın gülümseme sundum ona. Omzumu silktim. "Belki bir gün karşılaşırız diye." İlk karşılaşmamız geldi aklıma. Söyledim dilim...