5

657 48 1
                                    


İyi okumalar.

________\

Oruçlu oruçlu can sıkıntısından iki bölüm yazıp yayımladım keyifli okumalar 🫡

🍁

"Geri bas!" Hiç umrunda bile değildi. Öyleyse rolleri değiştirelim. "Ha bak ne soracaktım. Alev ne yapıyor?" Anında yüzünü buruşturdu. Şimdi benim yüzümde bir sırıtış vardı. "Niye açıyorsun şimdi bu konuyu? Sen de sinir oluyorsun zaten kıza." Umursamazca omuz silktim. "Şimdi merak ediyorum ama." Tekrar kartları değiştirdi. "Onu mu merak ediyorsun, yoksa bana yaklaşıp yaklaşmadığını mı?" Böyle de olmaz ki.

"Onu merak ediyorum tabii ki." Başını yana eğdi. "Ha tabii. Kızın üstüne kaynar su döktükten sonra sahalara inmiştin değil mi? Sen dışardayken o hastaneden çıkmıştı."

"O... Kazaydı." Yüzünde alaycı bir ifade belirdi. "Kaza... Tabii." Koltuğa attı kendini. "Bak şimdi gerçek bir soru belirdi aklımda. İlk göreve gittiğimde sanki seni görür gibi oldum. Senin olayın ne?" Anlamazlığa gelerek kaşlarını çattı. "Hangi görev? Haberim yok." Gözlerimi kıstım. "Oynama benimle. Seni gördüm orada. Ne yapıyordun?" Bakışlarını etrafa çevirdi. "Konuşmaya iznim yok."

"Ha oradaydın yani?" Pot kırmış gibi gözlerini kapattı. Orada ne yaptığını gerçekten merak ediyordum çünkü normalde kimsenin izni yoktur birinin görevini bilmeye. Yerimden yavaşça kalkıp üzerine eğildim. "Hayalet... Sana burada ne işkenceler yapabileceğimi tahmin bile edemezsin, gün uzun, bence sen anlat." İlk başta tedirgin olduğunu hissetsem de ipleri eline aldı ve bu sefer altta olan bendim.

"Gölge... Gölge. Kıdemlin olarak hatırlatmalıyım ki seni ben yetiştirdim. Ne yapabileceğini... Ne yapamayacağını... Her şeyini ezbere biliyorum. Sence bana yapabileceğinin daha fazlasını sana yapamaz mıyım?"

Biraz geri çekildiğinde göz göze geldik. Tehditkarca gözlerine baktım. "Kaybedecek neyin var Hayalet?" Anlamaya çalışarak baktı. "Ne?" Tekrar ettim. "Kaybedecek neyin var? Bir kardeşin var. Peki benim kaybedecek neyim var? Söylesene. Sen neleri göze alabilirsin? Kaybedecek hiçbir şeyim yok, bu yüzden göze alamayacağım da hiçbir şey yok. Beni sen yetiştirdin, doğru. Fakat beni tanımıyorsun. Sen, minik Gölge'ni tanıyorsun. Beni değil."

Derin bir nefes alarak duruşunu bozmadan konuştu. "Amacın ne Gölge? Bana bir şey yapmayacağını biliyorum. Değiştim, beni tanımıyorsun havalarına girme. Ben seni-" Daha fazla konuşmasına fırsat vermeden koltuğun arasına sakladığım çakıyla kolunu kestim. Acıyla geri çekilince şaşkınlıkla bana baktı.

"Hâlâ aynı fikirde misin?" Başını salladı. "Hâlâ aynı fikirdeyim." Elimi tutup zorla bıçağı boynuna dayadı. "Fikrimi değiştirmek istiyorsan kes." Alayla güldüm. "Öyle bir şey yaparsam hiçbir bilgi alamam." 'Öyle mi' der gibi baktı. "Sadece bilgi almak için mi öldürmüyorsun?" Başımı yana eğdim. "Başka neden olacak?" Yüzüme eğildi, o kadar yakın duruyordu ki nefesi dudaklarıma değiyordu.

"Mesela her yaklaştığımda tuttuğun nefesin, kızaran yüzünün ve hızlanan kalp atışının sebebi neyse aynısı olabilir." Elimi kurtarmaya çalıştım fakat sımsıkı tutuyordu. "Cevap ver." Neden benim sorduğum sorulardan bir şekilde sıyrılmayı başarıyor da, ben öylece kalakalıyorum?

"Sorumdan kaçıyorsun Hayalet." Dudaklarını büzdüğünde saniyelik olarak bakışlarım dudaklarına kaydı. "İznim olmadığını söylemiştim." Yüzümde bir gülümseme belirdi. "Benim de cevap vermeme izin yok." Kaşlarını çattı bunu beklemiyormuş gibi. "Nasıl?"

"Senin iznini sana kim vermiyorsa, benim iznimi de bana ben vermiyorum. Sonuçta izin meselesi kimden emir aldığına bağlı." Bir şey diyecek gibi oldu fakat demeden geri çekildi. "Tamam! Yine sen kazandın."

"Her zamanki gibi." Başını iki yana sallayıp güldü. Aklına bir şey gelmiş olmalı ki öylece durdu bir süre. "Sor hadi, sor." Göğsümün üstünü işaret etti. "Normal bir yaraya benzemiyor. Oraya ne oldu Gölge?" Bu sefer gözlerimi kaçırdım. "Yaralarınla ilgili soru sormayacağımı söylemiştim, sadece merak ediyorum, tehlikede misin?" Burukça gülümsedim.

"Kuş kafeste olduğu sürece tehlikede olur mu kedi?" Dudaklarını birbirine bastırıp başını eğdi. "Kafesten uçtuğu an başlar kedinin esareti." Cevap vermedim, söyleyecek bir şeyim de kalmamıştı zaten.

Öyle böyle geçen sürenin ardından kapı çaldı. "Aha şimdi çarşı pazar karışacak." Kimin geldiğini tahmin ediyordum. Böyle söylememle Hayalet dik dik kapıya bakmaya başladı. "Açayı-" Benden önce ayağa kalktı. "Sen dur ben açarım." Elimi kaldırdım onu durdurabilecekmiş gibi. "Uzaktan bir selâ sesi mi geliyor? Imm yok iki tane geliyormuş." Çünkü benim evimde kavga çıkarırlarsa ikisini birden tavana asardım.

Kapıyı açtı fakat hiçbir ses gelmedi. Bir an endişelenmeye başlamıştım ki, iki koca cüsse salona giriş yaptı. "Gölge, iyi misin?" Gözlerimi kırpıştırdım. "Evet. Gayet iyiyim. Çok iyiyim. Mükemmelim." Endişelenmezsin, endişelenmezsin, şimdi endişelenecek zamanı mı buldun Alkın?

"Gördüğüne göre defol git." Gözlerini benden ayırmadan cevap verdi. "Hangi sıfatla beni kovuyorsun? Ev sahibi karşımda oturuyor." Ortamdan geçen yüksek gerilim hattına çarpılmamak adına kendimi saf dışı bırakmaya çalıştım. "Yani, ev sahibi olarak evime güzellikle gelenleri kapı dışarı etmem fakat evimin huzurunu bozan olursa asarım tavana." Gerekli uyarıyı yaptığımı düşünerek şirince gülümsedim ve ikisini de içeri davet ettim.

"Kalmayın kapıda, gelin oturun." Hayalet beni yiyecekmiş gibi bakarken, Alkın keyifle koltukta yerini almıştı. Bir süre sonra Hayalet kaş göz işaretleriyle beni mutfağa çağırdı. "Hemen geliyorum." Ben kalkıp seke seke giderken o peşimden geliyordu. Mutfağa girdiğim anda kapıyı kapatıp sertçe bana döndü.

"Ne zamandır düşmanlarını evine davet eder oldun Gölge?" Sesinde bariz bir ikaz vardı. "Tehdit etmesi haricinde bana zarar verecek bir girişimde bulunmadı, velevki bulunsa bile saniyesinde tahtalı köyü boylar bunu en iyi sen biliyorsun. Ayrıca dediği gibi ablam hakkında bir şey biliyorsa onunla iyi geçinmem gerekir, öyle değil mi?" Ablamdan bahsedince hafif gerilmiş gibiydi.

"Nereden biliyorsun doğruyu söylediğini? Belki seni kullanmak için yapıyor? Belki zerre kadar bir şey bilmiyor?" Bu konuşma canımı sıkmaya başlamıştı. "Öyle olsa bile bu benim kararım Hayalet. Sürekli beni yargılayıp durma, karşında çocuk yok. Teşekkürler endişelendiğin için fakat kendimi koruyabilirim."

Küçümseyici bir bakış attı. "Ne halin varsa gör." Başka bir şey demeden mutfaktan çıktı. "Fazla mı ileri gittim?" Sıkıntıyla nefes verdim. Ayağıma fazla yüklenmemeye çalışarak içeri gittim. "Dün bir şey demeyince merak ettim, haber vermek zorunda değilsin tabii ama en azından iyi olduğunu bildiren bir mesaj atarsın diye düşünmüştüm. Mesajıma da cevap vermeyince gelip bakayım dedim."

Ölüm listemde kendisinin de olduğunu bilse hâlâ böyle davranır mı acaba? "Teşekkür mü etsem bilemedim." Arada göz ucuyla Hayalet'e bakıyordum, sanki diken üstünde oturuyordu. Alkın'da bunu fark etmiş olacak ki laf atmaktan geri durmadı. "Ne o? Diken üstünde oturuyor gibisin. Bu kadar korkak mısın gerçekten?"

Niyeyse sonunu ortamdan bağımsız söylemiş gibi hissettim. "Korkak olan ben miyim acaba? Buradasın ama niye?" Bilmişçe güldü Hayalet. Alkın ise gözlerini kısmış tehditkarca bakıyordu. Bunların arasında ne var böyle? "En azından seninle aynı sebepten değil." Bu sefer gülen taraf Alkın'dı. 6. Hissim aşırı kuvvetli olmasa da şu anda benim üzerimden bir şeylerin döndüğünü hissediyorum ve bu hiç hoş bir his değil.

"Siz ne hakkında konuşuyorsunuz? Bu aşırı rahatsız edici olmaya başladı. Yani gerçekten ikinizi de evimden kovmama ramak kaldı." Birbirlerine düşmanca bakıyorlardı, ardından Alkın'ın bakışları bana döndü. "Bir sırrın varsa dökersin karanlığa, karanlığın içine mahkum edilen aydınlığı unutarak..."














Denek-15 {TAMAMLANDI}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin