🍁
Odamda boş boş tavanla bakışırken canımın çok sıkıldığını fark ettim ve yataktan kalkıp kapıya gittim, etrafa son bir kez bakınıp odadan çıktım.
Adımlarımı banyoya çevirdim, tüm renklerin ortak banyosu vardı fakat bir siyah giyimli oraya girdiği anda herkes ortadan kayboluyordu. Kapıyı açtığımda birkaç kişi vardı, bana dönüp ters ters baktıktan sonra yanımdan geçip gittiler.
Boş kabinlerden birine attım kendimi, banyodan hiç ses gelmediğine göre kimse yoktur diye düşündüm. Bu aralar başım o kadar çok ağrıyordu ki! Burnumdan sıcak sıvının süzülmesiyle elimi burnuma götürdüm ve kanadığını gördüm. "Bir sen eksiktin zaten."
Söylene söylene kabinden çıktım ve musluğu açıp elimi yüzümü yıkadım, daha bir süre burada takılırım diye düşünürken kabinlerden biri açıldı ve içerden siyah giyimli biri çıktı.
Bana hiç bakmadan yanımdaki musluğu açtı ve ellerini yıkamaya başladı. Saçları gibi gözleri de kapkara olan güzel bir kızdı, yüzü pürüzsüz, dokunmadan da kendini belli eden ipek gibi saçları vardı. Tabii bunları düşünürken yüzüne uzun uzun bakıp rahatsız etmek istemediğim için önümdeki suya bakıyordum.
Bir yandan da kan hâlâ durmadığı için onu durdurmaya çalışıyordum. Kız, ellerini yıkayıp kuruladıktan sonra gidiyordu ki kararını değiştirip önümde durdu. "Sen kimsin?" Sesi büyüleyici gelmişti kulağıma. Ben kızlardan hoşlanmıyorum değil mi? Hayır.
"Hiç kimse." Bunu söylerken omuzlarımı silkmiştim. Bir adım yaklaştı bana. "Düşüncelerini duyamıyorum, bunu herkes yapamaz." Baştan aşağı kıza baktım. "Sen kaçıncısın?" Kollarını birbirine bağladı. "Cevap vermiyorsun?" Buna da cevap vermeyip bekledim. Derin bir nefes aldı. "Ben Denek 16."
Düşündüm bir süre. "Adın Nil mi?" İlk aklıma gelen isim bu olmuştu. Şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Sen... Nasıl..? Bunu bizden başka kimse bilemez ki!" Elimi uzattım. "Denek 15. Tanıştığıma memnun oldum." Mümkünmüş gibi gözleri daha da açıldı. "Gerçek misin?! Seninle tanışmayı hiç beklemezdim. Ben de tanıştığıma çok memnun oldum."
Elimi tutup sıkmıştı. "Vay canına... Senin hakkında burada o kadar dedikodu dönüyor ki, inan bir ara gerçek olmayan birinden bahsettiklerini sanmıştım." Güldüm. "Dedikodular çabuk yayılır ve o kadar gerçek olmayan şeyler döner ki. Kulaktan kulağa derken en sonunda bir insanı uzaylı yapar çıkarlar aradan." O da güldü.
"Evet. Bir kere üç gözlü bir yaratık olduğunu duymuştum, hatta üçüncü gözüne bakan kişi birkaç gün içinde ölüyormuş falan." Bu sefer şaşkınlıkla bakan bendim. "Oha ama!" Aynadan kendime daha dikkatli baktım. "Bunu kim söylemiş? Arkadaşa bir görünmem lazım anlaşılan." Hafif bir tebessümle ellerini iki yana salladı. "Gerçekte daha güzelmişsin. Gözlerin çok sıra dışı duruyor."
Gri gözlerime bakıp konuşmuştu, bakışları saçlarıma kaydı ve sonrasında tüm vücudumda gezindi. Açıkça rahatsız olmam gerekirken bundan hiç rahatsız olmamıştım.
"Sanırım şimdi gitmeliyim, Profesör birazdan beni yanına çağırır."
Tam gidecekken kolunu tuttum, kaşlarını kaldırıp bir bana, bir elime baktı. Hemen elimi çektim. "Yanlış anlama. Ne kadardır buradasın ve bu sürede neler çektin bilemem fakat canının ne kadar yandığını biliyorum. Sadece dayanmanı söyleyecektim. Dayan, eninde sonunda buradan kurtulman için sana bir fırsat verecekler."
Burukça gülümsedi. "Fakat sen yine buradasın." Bunu söylediğinde bir gerçekliğe uyanmış gibi donup kaldım. Ben yine buradayım...
Buradan kurtulduğumu sanarken aslında buraya daha çok hapis olduğumu fark etmemiştim. Buradan çıktım fakat nerede olduğumu, ne yaptığımı, ne yediğime kadar her şeyi, attığım her adımı biliyorlardı. Ablamı bulmak için çabaladığımda da soluğu tekrar burada almıştım.
Ben buradan hiç kurtulamamışım ki.
Ne kadar süre öylece ayakta durduğumu bilmiyordum, Nil çoktan gitmişti. Nefessiz kalmış gibi derin bir nefes alıp oradan çıktım. Nereye gittiğimi bilmeden ayaklarımın götürdüğü yere gidiyordum. Fark etmeden odamın karşısındaki odada buldum kendimi, bebekle abisinin kaldığı oda.
Niyeyse bu oda bana hâlâ umudumun olduğunu hatırlatıyordu. Ben hâlâ yaşıyorum, ablamı ben öldürmedim. Hâlâ onun intikamını alabilirim.
Odanın kapısı açılınca hızla geri çekildim. İçeriden Akın çıktı. "Gölge?" Etrafa bakıp ne söyleyeceğimi düşündüm kısa süre içinde. "Alin abla seni arıyordu." Aynen Mira, aynen.
"Biliyorum, ben de ona gidiyordum şimdi." Farkında olmadan kapattığım gözlerimi açtım. "Ben gidiyorum öyleyse." Gidecekken seslendi. "Burada olduğumu nereden bildin peki?" Nasıl? Bu odada kaldığını düşünmüştüm. "Girerken gördüm." Kaşlarını kaldırdı fakat bir şey demeden başını sallayıp yanımdan uzaklaştı. "Kesin yanlış bir şey söyledim."
Yemekhaneye doğru ilerlerken panzehir ile ilgili bilgileri nasıl öğreneceğimi düşünüyordum. Laboratuvarda çalışanların yanında kalsam asla Profesörün gözünden kaçmaz, başkasını aracı olarak kullansam kesinlikle kimseye güvenmiyorum, eğer ki Profesörün aklını çelip bana güvenmesini sağlarsam yaptığı ilaçlara erişebilirim.
Böylelikle içine ne kattığını ve karşıt ilacının ne olduğunu öğrenebilirim.
Ani bir karar değişikliğiyle Profesörün odasına gittim. Kapıyı çalıp birkaç dakika bekledikten sonra kapı açıldı. "Ah, tatlım! Ben de birazdan seni çağıracaktım." Saniyelik olarak gözlerimi kaçırıp tekrar yüzüne baktım.
"Neden?" Buz gibi gülüşüyle elini omzuma atıp sıktı. "Yeni denekle karşılaştın öyle değil mi?" Nil? "Evet." Başını salladı. "Gerisi sürpriz olsun." Bir şeyler olacak ve bu olan şeyler kesin benim hoşuma gitmeyecek. Önden hızlı hızlı ilerlerken ona yetişmeye çalışıyordum, deney odasına geldiğimizde tedirgince durdum.
"Hadi, geç içeri." Kalbimin sesi kulaklarımda duyulurken yavaşça önüne geçip kapıyı açtım. Beyaz oda ve o odanın içinde oraya ait olmayan bir karaltı gözler önüne serildi. "Ben... Niye buraya geldim?" Sinsice gülümseyip elini sırtıma attı ve beni içeri ittirdi. "Bu deneyi benim yönetimimle sen yapacaksın." Kalp atışım daha da hızlanırken bunun bir kabus olmasını diledim.
"Profesör..-" Sözümü kesti. "Hiçbir şey duymak istemiyorum, itiraz etme gibi bir lüksün de yok zaten. Ha bu arada gücünü fazla kullanmaya çalışma bu odada artık gücünü kullanamazsın."
Odadaki her şey beni boğarken arkama bakmadan kaçmak istedim. Korkak biri değilim, güçsüz biri değilim fakat güçsüz birinin üstünde gücümü kullanacak kadar da adi değilim. Burada kimse özelliğini kullanamadığı için eşit sayılırız lakin durum üstünlüğü olarak güç bendeydi.
Zaten planım bu değil miydi? Yapılan ilaçların ne olduğunu öğrenmek. Sadece yöntem farklı olacak fakat sonuç aynı.
Nil, eskiden benim yattığım sedyede elleri ve ayakları bağlanmış endişeli gözlerle bize bakıyordu. "Birtanecik deneyim! Bak bu sefer sana güzel bir sürprizim var. Bu sefer o iğneler benim değil.." Konuşurken ellerini sallıyordu, sağ eliyle beni gösterip konuşmasına devam etti. "..Onun elinde olacak."
Hayal kırıklığı dolu bakışlarını bana çevirdi. Onun ne acılar çektiğini anladığımı söylemiştim, şimdi ona bu acıyı benim yaşatacağım hayal kırıklığına uğratmış olmalıydı.
Ağır adımlarla yanına ilerledim, konuşabilirdi fakat hiçbir şey demedi. Konuşabilirdim fakat hiçbir şey demedim.
Profesör elime şırıngayı tutuşturunca elim hafiften titredi. Titrek bir nefes alıp iğneyi koluna yaklaştırdım. 'Özür dilerim... Çok özür dilerim. Şu an senden özür dilemeye hakkım yok ama çok özür dilerim. Bebeğin abisine de engel olabilirdim fakat bunu yapamadım, şimdi de birinin canının yanmasını engelleyemiyorum. Özür dilerim...'
Beni duymasını o kadar içten istemiştim ki gözlerinde bir ışıltı belirdi, bu sadece birkaç saniyelik olduğu için doğru görüp görmediğime emin olamadım.
'O ölmedi. O bebeğin abisi ölmedi...'
✢
✢
✢
✢
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denek-15 {TAMAMLANDI}
ActionHer şey güzel geliyordu hiçbir şey bilmeyenlere, öğrenmeye başlarsan ağır geliyordu aklına. Sizce de öyle değil mi? Aklı ağrımaz mı bir insanın? Benim aklım ağrıyordu, benim aklım çok ağrıyordu. Kurtulması ve ölmesi gereken insanlar varmış, siz de o...