🍁
"Benim minik kızım gelmiş!" Üzerindeki kanları umursamadan buz gibi bedeniyle sımsıkı sarıldı bana. Normal bir soğukluk değildi vücudundaki, ölümün soğukluğuydu.
"Evet... Geldim." Benden ayrılıp içten olmayan bir gülümsemeyle baştan aşağı beni süzdü. "Daha da güzelleşmişsin. Gücün ne alemde?" Zehirlediğinden beri pek iyi değil. "Bu aralar biraz sıkıntı var gibi ama, iyi." Bunu duymak istiyormuş gibi memnun bir sırıtış belirdi yüzünde.
"Demek öyle, yazık! Sana verdiğim kapsülleri içiyorsun değil mi? Gücünü daha da güçlendiriyor onlar." Bu sefer benim yüzümde yapmacık bir gülümseme belirdi. "Elbette! Profesör, içine ne kattınız?" Başını iki yana salladı. "A aa meslek sırrı sorulmaz birtanem. Tahminen bitmiş olmalı, bekle senin için biraz daha hazırlamıştım."
Anında ellerimi havaya kaldırıp onu durdurdum. "Hayır! Yani daha bitmedi. Bu sıralar gücümü fazla kullanmadığım için çok gerek kalmadı. Daha var." Şüpheci bakışlarla başını salladı. "Görebilir miyim?" Eyvah ki ne eyvah!
"Tabii." Bulabilecekmiş gibi çantamı karıştırmaya başladığımda minik soğutucuyu çantamda buldum. Nasıl? "Buyrun Profesör." İçinde olmadığını biliyorken nasıl çantamda belirebilir?
Kutuyu açtığında içinde hâlâ 3 4 tane olan kapsülü gördüm. "Ah, pekala. Öyleyse bunlar bitince yanıma gel, nasıl olsa bitene kadar yanımda kalacaksın." Bu demek oluyor ki, ya uzun süre kalacağım ya da bunları bitirmem için elinden geleni yapacak. Her ne kadar istemesem de ikinci seçenek benim için daha makul, çünkü burada uzun süre kalmak istemiyorum.
"Elbette." Tekrardan soğuk bir gülümsemeyle yanımdan geçip gidiyordu ki durup topukları üzerinde bana döndü. "Eski odan seni bekliyor. Şifre aynı." Yüzümde birkaç kas seğirirken zorla gülümseyip başımı salladım. Önüne dönüp gitti.
Elimdeki minik kutuya bakarken nasıl çantamda olduğunu ve içinin nasıl dolu olduğunu düşünüyordum. Son şişeyi Hayalet'in aldığından emindim. Başımı iki yana sallayıp kutuyu tekrar çantama koydum.
Şakaklarımı ovuştururken zindanımın kapısına varmıştım, kapının yanındaki düğmelerden şifreyi girdiğimde, herkese tatlı fakat bana ölüm gibi gelen melodi boş koridorda yankılandı. Karşımdaki odaya bakmamaya çalışarak karanlık odaya girip kapıyı kapattım.
Kapının yanındaki duvarda elimi gezdirdim bir şey arar gibi, istediğimi bulup düğmeye bastığımda çokta güçlü olmayan loş ışık her yeri siyah olan odayı aydınlattı.
Evet, odada bir tane bile renkli bir şey yoktu. Beni karanlıkta boğmak ister gibi, buradayken kıyafetlerimi de siyah vermişlerdi. Başımı eğip üzerimdeki kıyafetlere baktım, hoş, kıyafetlerim yine siyahtı. Değişen hiçbir şey olmamış bunca yıldır.
Odanın içine girdikçe ilk geldiğim zamanlar doldurdu aklımı.
•-•
"Korkma kardeşim, ben seni asla bırakmayacağım." Ablama sıkı sıkıya tutunmuş karşımdaki korkunç maskeli adama bakıyordum. Bize doğru gelmeye başlayınca ablam önüme siper oldu.
"Kardeşime dokunma! Ne yapmak istiyorsan bana yap." Maskeli adam gür bir kahkaha attı. "Beni ilgilendiren kişi kardeşin ama!" Ablamı tuttuğu gibi kenara fırlattı, ayağa kalkmaya çalışınca beyaz önlüklü iki kişi onu kollarından yakaladı. "Bırak! Bırakın beni! Mira! Mira! Korkma ablacığım, ne olursa olsun seni bırakmayacağım!"
"Abla! Korkmuyorum abla! Kendini kurtar, beni düşünme. Bir şekilde kurtulacağım ben." Sürükleye sürükleye beyazdan başka hiçbir renk olmayan odadan çıkardılar ablamı.
O gün onu son görüşümdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denek-15 {TAMAMLANDI}
ActionHer şey güzel geliyordu hiçbir şey bilmeyenlere, öğrenmeye başlarsan ağır geliyordu aklına. Sizce de öyle değil mi? Aklı ağrımaz mı bir insanın? Benim aklım ağrıyordu, benim aklım çok ağrıyordu. Kurtulması ve ölmesi gereken insanlar varmış, siz de o...