11

541 37 1
                                    



🍁

Beynimde yankılanan ses elimin titremesini arttırdı. O ölmedi... Bebeğin abisi ölmedi. Bunu gerçekten duydum mu, yoksa beynim bana oyun mu oynadı?

Nil, bendeki değişimi fark etmiş şüpheyle bakıyordu. "Hadi! Daha ne oyalanıyorsun?" Profesörün sert sesiyle kendime geldim. Odada gücümüzü kullanamadığımızı söylemedi mi? Öyleyse Nil beni nasıl duydu? Daha da garibi sanırım ben Nil'i duydum ve bunu nasıl yaptım?

Bunu şu anlık düşünmemeye karar verdim, istemeye istemeye iğneyi koluna uzattığımda gözlerini kapattı.

Bana kızmadığını hissetsem de ben kendime kızıyordum, bu acıdan herkesi kurtarmak isterken bu acıyı şimdi ben yaşatıyordum.

Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı ve bağırışını gizledi. İşimi çabucak bitirip yanından uzaklaştım. "Aferin benim minik kızım... Her zaman böyle uslu bir kız ol." Sesi midemi bulandırıyordu, zoraki bir şekilde gülümseyip odanın en köşesine gittim. Karanlığıma saklanmak isterken, odanın en köşesi bile en aydınlık yeriydi.

"Şimdi sana ihtiyacım kalmadı. Gidebilirsin." Uyarı tonunu algıladığımda otomatik olarak hareket edip dışarı çıktım.

Dediğini yapmadığımda başıma neler gelebileceğini biliyordum. Nefes almayı unutmuş gibi zoraki nefesler alarak bahçeye çıktım, banka oturduğumda yanıma Alev geldi.

"Zor, değil mi?" Anlamazca yüzüne baktım. "Nedir zor olan?" Karşıya bakıyordu. "Elinden hiçbir şey gelmemesi, özgürlüğün için savaşmak isterken savaşacak özgürlüğünün olmaması." Ben de boş boş duvarlara bakmaya başladım. "Uzatmaya gerek yoktu aslında, direkt çaresizlik desek daha doğru olurdu. Fakat şöyle bir şey varki, ben her şeye rağmen çaresiz değilim. Olsam bile çabalıyorum, hâlâ bir şeyler için umudum varken oturup çaresizlik içerisinde boğulamam."

Ondan görmeyi beklemediğim bir hayranlıkla bakıyordu bana. "Neden öyle bakıyorsun?" Omuz silkti. "Ben senin kadar cesur davranamadım. Gölge..." Devam etmesi için başımı salladım. "Özür dilerim." Kaşlarımı çattım. "Niye özür diliyorsun? Son yaptığımdan sonra benim senden özür dilemem gerekiyordu."

Başını eğdi. "Nedenini sorma. Sadece özür dilerim ve sen... Özür dileme. Ben ondan daha fazlasını hakettim." İyice kafam karışmıştı. "Alev..." Yanımdan kalktı hızla. "Benim gitmem gerekiyor." Cevap vermemi beklemeden seri adımlarla içeri girdi.

"Benim bilmediğim neler dönüyor burada..?"

Bir süre daha dışarda oturduktan sonra içeri girdim, bugün ilk adımı attığıma göre devamı da gelecek. Umutsuzluğa kapılmak istemesem de gerçekten bir panzehir olmadığı düşüncesi beynimi kemiriyordu.

Ya yoksa? O zaman ben ne yapacağım? Gücüm tamamen tükendiğinde ben de öleceğim. Hayır. Benim yaşamım gücüme bağlı olamaz, bundan kurtulmak için elimden geleni yapacağım.

Midemin guruldamasıyla bu sefer yolumdan sapmadan yemekhaneye gittim. Bir tabldot alıp yemekleri koyan abinin karşısına geçtim. "Geldiğini duyunca özel olarak yemek hazırlattım sana, bunlar soğansız." Gülümsedim Haydar abiye. Soğan yemediğimi bildiği için her zaman küçük bir tencereye ayırırdı benim yemeğimi.

"Sağ olasın abi." Başını salladı. "Hiç yoktan bunu yapayım." Tabağımı alıp boş bir masa aradım. Ne tarafa gitsem herkes bir kenara çekiliyordu, eskiden de böyle oluyordu hâlâ değişen bir şey olmamıştı.

"Buraya!" Akın havada elini sallıyordu, başımı iki yana sallayıp Akın ile Alev'in yanına gittim. "Görüşmeyeli çok uzun zaman olduğu için, tekrardan nasılsınız?" Alaycı soruma aynı alaycı tavırla cevap verdi Akın.

Denek-15 {TAMAMLANDI}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin