| Ali |
Çarşamba.
02.48
•
Ali
Halil
•Kapıyı açmadan, solgun yüzünü görmeden önce bile gelenin o olduğunu biliyordum. Çünkü ne zaman canı yansa önce delirir, sonra bana gelirdi. Benim canımı yaktığında bile teselliyi benden isterdi. Çok fazla kötü özelliği vardı, ama en kötüsü buydu. Çünkü ne zaman omuzlarını düşürüp ıslak gözlerle yüzüme baksa kendimi siktir edip onu ayağa kaldırmaya çalışıyordum.
Yüzüme ruhsuz gözlerle bakarken kıpırdamadı. Karanlığın içinde olması gerekenden daha uzun bir süre sessizce birbirimize baktık.
"Eve gidemedim."
Bedeninden buram buram yükselen alkol kokusu eve neden gidemediğini açıklıyordu. Eğer içeri almazsam sokakta sabahlayacağını da biliyordum. Karşımdaki herifi istemeyeceğim kadar iyi tanıyordum çünkü. Bir adım geri çekilip içeri girmesine izin verirken ciğerlerimi sızlatacak düzeyde derin bir nefes aldım ve anında pişman oldum. Bu kadar derin soluyunca alkol bile kokusunu bastırmaya yetmiyordu.
Rehberlik etmemi beklemeden direkt odama yöneldiğinde sessizce karanlık siluetini takip ettim. Eskisi kadar sık gelmiyordu buraya, ama yine de her geldiğinde hiç gitmemiş gibi hissediyordum.
Odama girip kendini yatağıma bırakmadan önce sarsak hareketlerle ceketini çıkardı. Uzun zamandır birlikte uyumamıştık. Zira ruhsal olarak çökmediği sürece buraya gelmezdi. Yanına uzanırken temas etmemeye özen gösterdim ama uzandığım anda çabamı yok sayıp buz gibi kolunu üzerime attı. Üşüyen burnunu omzuma sürterek ısıtırken derin nefesler aldığını duyabiliyordum.
"Kaç saattir dışardasın? Buz gibi olmuşsun."
Bacaklarımı ayağıyla aralayıp bacağını üzerime atarken "Çok güzel kokuyorsun." diye fısıldadı. Boş boş tavana baktım. Çünkü artık bunlardan etkilenmek istemiyordum. Bu işin sonunun olmadığını kabulleneli çok olmuştu.
"Ali."
"Söyle."
Soğuk parmaklarıyla elimi kavrayıp yukarı kaydırdıktan sonra parmaklarımı açıp dudaklarını avcuma sürttü. Kalbim öyle sızlıyordu ki bir an nefes alamadım.
"Saçlarımı okşasana."
Kaskatı kesilmiş elimi saçlarının arasına daldırıp gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki yaşlar karanlığın içinde bile parlıyordu. Pes edip parmaklarımı gevşettim ve hafifçe saç diplerini okşadım. Göz kapakları aşağı düştüğü an gözyaşları da firar etti. Buna rağmen aldığı nefesler rahatladığını gösteriyordu. Nadiren de olsa önceden tanıdığım çocuğu görmek, hala içeride bir yerlerde var olduğunu bilmek güzeldi.
"Bunlar hiç olmasaydı," dedi sesli bir şekilde yutkunurken. "Ben seni hiç bırakmazdım."
Gözlerim buğulanırken ağlamamak için dişlerimi sıktım. Boğazımda bir yumru, göğsümde kaburgalarımı zorlayan bir sızıyla baktım karanlığa. Yüzüme baktığı anda ne yaşadığımı anlayarak çenemi okşadı ve bir kez daha bundan nefret ettim; bana hem bu kadar yakın hem de ölümüne uzak olmasından...
"Hiç bırakmazdım Ali, yemin ederim."
Başını yastıkta öne doğru kaydırıp dudaklarını burnuma bastırdı. Çok önceden, bahsettiği olmaması gereken olaylar henüz olmamışken de böyle öptüğü için devamında neyin geleceğini biliyordum. Önce burnuma sürtecekti dudaklarını, sonra dudaklarıma, en son boynuma. Dudaklarını benimkilere bastırdığı anda irkilerek geri çekildim. Kalbim boğazımda atıyordu. Öpücüğü de kendisi gibi hem çok tanıdık hem yabancıydı. Unutmadığımı sanıyordum ama unutmuştum, artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Biz eskiden olduğumuz çocuklar değildik ve yaşanmasaydı dediğimiz her şey yaşanmıştı.
"Bunların hepsi olduğu halde beni bırakmasaydın," dedim elimi yavaşça saçlarının arasından çıkarıp yatakta ona sırtımı dönerken. "seni bilmem ama işte o zaman ben seni hiç bırakmazdım Halil."
Git demeye hala gücüm yoktu. Her şeye rağmen değişmeyen tek şey buydu.
______
ŞİMDİ OKUDUĞUN
madness
Teen FictionVenüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.