7 yıl önce.
"Ayağını çok hızlı kaldırıyorsun. Motorun sesini duymadan tam olarak çekme ayağını."
Debriyaja zar zor yetişen ayağını daha iyi kontrol etmek için koltukta öne kaydı. Babasının sabrı her geçen saniye tükeniyordu, bir kez daha yanlış kalkış yaparsa hakkını kaybedecekti. Derin bir nefes alıp kontağı çevirdi. Motor hırıltıyla çalışırken terleyen avuçlarıyla sımsıkı kavradığı direksiyona dikti bakışlarını.
"Gaza basarken debriyajdan çek şimdi ayağını. Ama birden değil, yavaşça."
Öyle yaptı, ama bir kez daha sessizliğe gömülen motor sandığı kadar yavaş çekmediğini söylüyordu. Babası başını koltuğa yaslayıp omzunu sıkarken "Sen biraz dinlen hadi." diye mırıldandı. Arka koltukta oturan çocuğa hitaben "Ali gel oğlum." dediğinde Halil pes edip aşağı indi. Aynı anda Ali de indiği için kendilerini bir anda yüz yüze dikilirken buldular.
Ali yüzünde ışıl ışıl bir gülümsemeyle ona baktığında biraz önce hissettiği hayal kırıklığı toz gibi dağıldı. Elinde olmadan sırıtarak arka koltuğa geçti.
Boyu ondan birkaç santim uzun olduğu için şoför koltuğuna tam olarak yerleştiğinde bile pedallara rahatça ulaşabiliyordu Ali. Halil'in denemeleri sırasında binlerce kez duyduğu talimatları yerine getirerek kontağı çevirirken dikiz aynasından Halil'e bakış attı. Birkaç saniye içinde usulca harekete geçen araba ikisinde de bir şok dalgasına sebep oldu. Halil iki koltuğun arasından öne sarkarken Ali yola kilitlenmiş bir şekilde kaskatı oturuyordu.
"Aferin Ali." dedi babası araba boş arazide ileriye doğru akmaya devam ederken. "Şimdi durdur bakalım arabayı."
Ali telaşla ne yapacağını kestirmeye çalışırken Halil "Frene bas." diye talimat verdi. Teoride her şeyi biliyordu fakat iş pratiğe gelince eli ayağına dolaşıyordu.
Ali frene bastığını sanarak gaza yüklenirken araba karşıdaki uçuruma doğru atağa geçerek hızlandı. Babası ısrarla frene bas diyip dururken Halil uzanıp el frenine asıldı. Araba toz yolda biraz kayıp durduğunda nefes nefese birbirlerine baktılar.
Adam arabadan inip kapıyı çarparak kapattığında ikisi de onu takip etti. Bir metre ilerideki uçuruma bakarak sessizce dikilirken Ali'nin sıcaklığı sol kolunu uyuşturuyordu. Bazen hissettiği huzur korkuyla ürpermesine neden oluyordu, ama uzaklaşmak seçenekleri arasında bile yoktu.
Babası uzun uzun batan güneşi izledikten sonra ikisinin de başını okşayarak "Hadi," dedi. "Dönelim artık."
"Biz yürüyerek gelsek olur mu?"
Eve yirmi dakikalık mesafedeki boş arazide gezindi adamın bakışları.
"Tamam. Birbirinize mukayyet olun."
Başlarıyla onaylayıp sessizce adamın arabaya binmesini ve yavaş yavaş uzaklaşmasını izlediler. Baş başa kaldıkları anda Ali kolunu Halil'in omzuna atıp "Çok korktum oğlum." diye güldü.
"Belliydi zaten. Altına ettin resmen."
Boynuna bastıran kolu savuşturmak için çocuğun beline sarılıp asıldı. Saçma bir boğuşmanın içinde debelenirken dudaklarında mahalledeki çocuklardan yeni öğrendikleri küfürler vardı. Yorgun düşüp yere serilene dek itişmeye devam ettiler.
"Baban biraz tuhaf." dedi Ali yattığı yerden kızıla dönen gökyüzünü izlerken.
Halil anında dirsekleri üzerinde doğrulup dik bakışlarını Ali'nin yüzüne odakladı. Babası söz konusu olduğunda iyi yorumlara bile anlayışı yoktu.
"Nasıl yani?"
"İyi mi kötü mü, anlayamadım."
"İyi."
Ali doğrulup bağdaş kurarak oturduğunda o da oturur pozisyona geçti. Ne söyleyecekse yüzüne bakarak söylemesini tercih ederdi.
"O zaman neden anneni üzüyor?"
Bir cevabı olmaksızın baktı arkadaşının yüzüne. Ali her zaman cevabı zor sorular soruyordu, bazen onu gece boyunca uyutmayan sorular.
"Bilmiyorum." dedi kuru bir sesle. Babası kendisine karşı ne kadar sevgi doluysa annesine karşı o kadar uzaktı.
"Belki onu sevmiyordur."
Ne diyeceğini bilemeyerek boşluğa baktı. Daha önceleri hırsla alta gömdüğü düşünce aptal bir çocuğun dudaklarında can bulmuş, yepyeni bir biçimde karşısında duruyordu şimdi.
Hırsla ayağa kalkıp yürümeye başladığında Ali de peşinden harekete geçip onu takip etti.
"Kızdın mı?"
Cevap vermeden hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Arkasından gelerek ona yetişen çocuğun temasını iterek uzaklaştırıp koşmaya başladı. Kısa süren kovalamaca Ali'nin onu yakalayıp geri çekmesiyle son bulana dek sürdü. İkisi de yere yuvarlanıp toza karışırken soluk soluğa uzandılar. Halil kendine geldiği anda ayağa fırlayıp uzaklaşmaya başladığında Ali ince sesine uymayan bir öfkeyle "İyi, siktir git. Kaç bebek gibi!" diye bağırdı.
Halil olduğu yerde durup nefes nefese karşısında uzanan yola baktı. Kulaklarının uğultusu arkasından yaklaşan çocuğun adım seslerini bile bastırıyordu. Omzunu kavrayan elle sıçrayarak başını ona doğru çevirdi.
Usulca karşısına geçmesini izlerken kulaklarındaki uğultu azaldı.
"Kızma."
Kızmıyordu, en azından kızdığı şey söylediklerinin acımasızlığı değildi. Öfkelenmişti çünkü doğruydu. Babası annesini sevmiyordu.
"Ben zaten hep boş boş konuşuyorum." derken uzanıp dudaklarını yanağına bastırdı. Tenine çarpan sıcak nefesi ciğerlerine doldurmak için derin bir soluk alırken yumruklarını sıktı.
"Top gibi davranma." dedi kuru, titrek bir sesle.
Ali gülerek başına vurup "Asıl sensin top." dediğinde bile gülemedi. Omzuna sarılan kolun yönlendirmesiyle yürümeye başladığında yanağı hala karıncalanıyordu.
_____
ŞİMDİ OKUDUĞUN
madness
Teen FictionVenüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.